Türkiye’de, toplam tarım alanı 2001 yılında 26,3 milyon hektar iken, 2015 yılında 23,9 milyon hektara geriledi. Ancak tarım alanları azalırken, tüketilen kimyasal gübre miktarı artıyor. Tüketilen toplam gübre 2007 yılında 5,1 milyon ton iken, 2016 yılında %16 oranında bir artışla 5,9 milyon tona çıktı. Yani hektar başına kullanılan gübre %19 arttı. Mercator-İPM Araştırmacısı Tuğba Ağaçayak, bu artışın en önemli nedenlerinden birinin yanlış gübre uygulamaları sonucu toprağın verimsizleşmesi olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Türkiye’nin kimyasal gübre kullanımının azaltılması, kompostlaştırma uygulamasının yaygınlaştırılması şeklinde bir strateji belirlemesi gerekiyor”. Dr. Tuğba AĞAÇAYAK, Mercator-İPM Araştırmacısı
Organik tarım uygulamaları son yıllarda büyük önem kazandı. Bunun en önemli nedeni kimyasal gübre ve pestisitlerin insan sağlığı üzerindeki etkileri. Ancak kimyasal kullanımının ekosisteme de önemli zararları var. Tarım topraklarında kimyasal gübre kullanımı çevreye önemli ölçüde kirletici yayılmasına yol açıyor. Bu kirleticilerse toprakta tuzluluğun artmasına, ağır metal birikimine, sularda ötrofikasyona sebep oluyor. Ayrıca gübre yapısındaki maddeye göre, atmosfere seragazı salımı gerçekleşiyor. Bunlardan en önemlisi, karbondioksite göre 300 kat daha etkili olan nitrözoksitler.
Seragazı emisyonlarının %12’sine sebep olan tarım sektörü, aynı zamanda iklim değişikliğinin etkilerine de önemli ölçüde maruz kalıyor. Hem mevcut problemler, hem de gelecek projeksiyonları, IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) tarafından en duyarlı bölgelerden biri olduğu kabul edilen Akdeniz Havzası’nın doğusunda yer alan Türkiye’de tarımın birçok diğer sektörle birlikte olumsuz etkileneceğini ortaya koyuyor. Ömer Şen (2013) tarafından, İstanbul Politikalar Merkezi’nde gerçekleştirilen çalışmanın sonuçları, Türkiye’de tarım sektörünün, sıcaklık artışı, kuraklık, yağış rejimi değişiklikleri ve aşırı yağış gibi etkilerden önemli ölçüde; sıcak hava dalgaları, taşkınlar ve orman yangınlarından ise orta şiddette etkileneceğini gösteriyor. Şen, yaptığı su potansiyeli projeksiyonlarına göre, 2041-2070 ve 2071-2099 yıllarında 2006 yılı su potansiyeline göre Akdeniz kıyıları, Doğu Ana- dolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde önemli ölçüde azalma olacağını öngörüyor. Su potansiyelinin azalması kıyı bölgelerimizde meyveciliği, doğu bölgelerimizde ise tahıl üretimini tehdit edecek.
İklim değişikliği gibi kentleşme, aşırı miktarda pestisit ve kimyasal gübre kullanımı gibi yanlış tarım uygulamaları da tarım arazilerine zarar veriyor. Ekonomisinde ikinci sırada tarım sektörü yer alan Türkiye’de, toplam tarım alanı 2001 yılında 26,3 milyon hektar iken, 2015 yılında 23,9 milyon hektara geriledi. Ancak tarım alanları azalırken, tüketilen kimyasal gübre miktarı arttı. Tüketilen toplam gübre 2007 yılında 5,1 milyon ton iken, 2016 yılında %16 oranında bir artışla 5,9 milyon tona çıktı. Yani hektar başına kullanılan gübre %19 oranın- da bir artış gösterdi. Bu artışın en önemli nedenlerinden biri ise yanlış gübre uygulamaları sonucu toprağın verimsizleşmesi.
Türkiye’deki yanlış tarım uygulamalarından bir diğeri hayvansal gübre uygulamalarında gübrenin sıvı kısmının, katı kısımdan ayrılması. Bu yöntem gübrenin azot bakımından zengin kısmının boşa gitmesine sebep olurken amonyak emisyonlarına da yol açıyor.
Kimyasal Gübre Tüketimi Artıyor
Toplam gübre tüketim miktarına bakıldığında, 2014 yılında Konya, Adana ve Urfa illeri öne çıkıyor. Tarım alanı başına toplam gübre tüketiminde en yüksek değer İstanbul, Adana, Antakya ve Artvin’de görülürken, toprağa kimyasal gübre yoluyla verilen toplam azot miktarı Konya, Adana, Urfa ve Diyarbakır’da yüksek. Tarım alanı başına verilen azot miktarının ise İstanbul, Rize, Adana ve Antakya’da yüksek olduğu görülüyor. Nitrözoksit emisyonlarının azaltımı için öncelikle azotlu gübrelerin yoğun olarak kullanıldığı bu illerde toprak analizleri yapılıp, bölgede azotlu gübrelere ne kadar ihtiyaç duyulduğunun belirlenmesi gerekiyor. Ayrıca kimyasal gübre yerine kompost ve hayvan gübresi kullanılarak kirliliğin ve kimyasal gübrelerin yol açtığı zararların önüne geçilmeye çalışılmalı.
Kompost, organik atıkların mikro-organizmalar tarafından aerobik ortamda bozunmasıyla oluşan humus benzeri bir üründür. Ortaya çıkan ürün, kullanılan atığın çeşidine göre organik madde ve mineraller açısından farklılık gösterir. Evsel organik atıkların, bitkisel atıkların, hayvan dışkılarının ve arıtma çamurlarının kompostlaştırılmasıyla bu atıkların sebep olduğu çevresel problemlerin önüne geçilebilir. Ancak proses sonrası elde edilen ürünün kalitesi test edilmelidir. Üründe patojenler olmamalı, besin maddesi içeriği ve organik madde değerleri yeterli seviyede olmalıdır. Kalitesine göre, tarım arazilerinde, parklarda, bahçelerde uygulanabilir. Kompost kullanımıyla, hammaddesinin büyük kısmı ithal edilen kimyasal gübrenin yarattığı finansal ve çevresel problemler ortadan kalkacak, kompostlaştırmanın yaygınlaşmasıyla çiftçilerin kendi gübrelerini üretmesi mümkün olacaktır. Ancak birçok avantajı olan bu yöntem Türkiye’de yaygın olarak uygulanmıyor. Türkiye’deki yanlış tarım uygulamalarından bir diğeri hayvansal gübre uygulamalarında gübrenin sıvı kısmının, katı kısımdan ayrılması. Bu yöntem gübrenin azot bakımından zengin kısmının boşa gitmesine sebep olurken amonyak emisyonlarına da yol açıyor. Avrupa ülkelerinde çiftliklerde oluşan hayvansal gübrenin miktarı fazla ise çürütücü kullanılarak, olmadığı durumlarda ise gübrenin toprağa uygulanması yöntemiyle gübreleme gerçekleştiriliyor. Burada dikkat edilmesi gereken, hayvansal gübrenin emisyona sebep olmayacak şekilde toprağa verilmesidir. Türkiye’de de uygulamanın bu şekilde düzeltilmesi doğru olacaktır.
Son günlerde tarım alanında yaşanan gelişmelerden biri olan Milli Tarım Projesi bu problemlerin çözülmesi yolunda önemli bir adım olarak görülebilir. Bu proje kapsamında öncelikle aşırı kimyasal gübre kullanımı, hayvansal gübrenin yanlış uygulanması, iyi tarım uygulamalarının yaygınlaşmaması gibi problemlerin çözümüne yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
Türkiye’de Tarımdan Kaynaklanan Emisyonlar
Toprağa gübreleme yoluyla verilen azot, ürüne her zaman tam olarak ulaşamaz. Azot, nitrifikasyon ve de nitrifikasyon bakterileri tarafından enerji üretimi için kullanılırken nitrözoksit emisyonları ortaya çıkar. Ayrıca gübreyle toprağa karışan kimyasallar, yağış veya sulama sonrası yeraltı suyuna karışır, derelere taşınır ve kıyı bölgelerine ulaşır. Bu akış sırasında da nitrözoksit emisyonları oluşur. Gübre kullanımı artışının seragazı emisyonları açısından sonuçlarını değerlendirmek için nitrözoksit emisyonlarındaki değişikliğe bakmak anlamlı olacaktır. Türkiye’nin UNFCCC’ye (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi) 2016 yılında sunduğu ulusal envanter raporuna göre, 2014 yılında toplam seragazı emisyonu 467,60 MtCO2 eşdeğeri iken, toplam emisyonun 49,50 MtCO2 eşdeğeri (%10,6) tarımdan kaynaklandı. Türkiye’de tarım sektöründe, metan emisyonuna sebep olan en önemli alt sektör enterik fermentasyon, yani hayvanların sindirimi sırasında sebep oldukları emisyonlar iken, nitrözoksite sebep olan en önemli sektör tarım topraklarıdır. Emisyonlar karbondioksit eşdeğerine göre değerlendirildiğinde, enterik fermentasyonun %55,4’lük oranla tarımdaki en önemli emisyon kaynağı olurken, %30,5 ile tarım toprakları ikinci sırada, %11,5 ile gübre yönetimi üçüncü sıradadır. Tarım topraklarından kaynaklanan nitrözoksit emisyonları, 2007 yılında 42,2 kiloton iken, 2014 yılında %20 oranında artışla 50,6 kilotona çıkmıştır. Aynı dönemde güb-re tüketimi ise toplamda %16’lık bir artış gösteriyordu.
Kimyasal gübre yerine hayvansal gübre kullanmak, toprak işlemesiz ekim yöntemi uygulamaları, bitkilerin atıklarını da organik madde miktarını artırmak için kullanmak, toprağın verimini artırmak için en önemli tedbirlerdir.
Bazı gübre uygulamaları azotun ürünlere daha iyi ulaşmasını sağlayarak N2O emisyonlarını azaltır. Bu uygulamalara örnek olarak, ürünün ihtiyacı kadar gübre kullanmak, yavaş salınımlı gübre kullanmak veya nitrifikasyon inhibitörleri kullanmak, kaybın en az yaşanacağı dönemde azot uygulamak, ürünlerin köklerinin daha iyi ulaşabileceği şekilde gübrelemeyi gerçekleştirmek gibi yöntemler sıralanabilir. Kimyasal gübre yerine hayvansal gübre kullanmak, toprak işlemesiz ekim yöntemi uygulamaları, bitkilerin atıklarını da organik madde miktarını artırmak için kullanmak, toprağın verimini artırmak için en önemli tedbirlerdir.
Türkiye’nin COP21 öncesinde sunduğu “Niyet Edilen Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkı Belgesi”ne göre tarım sektöründe uygulanacak emisyon azaltım stratejilerinden gübrenin kontrollü kullanımı ve iyi tarım uygulamaları yerine, kimyasal gübre kullanımının azaltılması, kompostlaştırma ve uygulamasının yaygınlaştırılması şeklinde bir strateji belirlenmesi daha doğru olacaktır. Bu şekilde hem organik atık miktarı azaltılacak, hem de bu atıktan ve kimyasal gübreden kaynaklanan seragazı emisyonlarının önüne geçilecektir.
Yorumlarınızı Bizimle Paylaşın
Sadece üyelerimiz yorum yapabilir, hemen ücretsiz üye olmak için Tıklayın