21. Yüzyılda Uluslararası Su Hukuku
Giriş
Doğanın, evrenin bir bütün olarak algılanması çerçevesinde canlı ve cansız varlıkların bütünlüğüne vurgu yapılmaya başlanmıştır. O yüzden artık sadece insan haklarından değil, hayvan ve bitki haklarından, dağların, ovaların, havanın, suyun ve güneş gibi gezegen sistemlerinin de haklarından söz edilir olmuştur.
Hak kavramı soyut bir kavram olmayıp esasen hukuki bir kavramdır. Hak kavramı hukuki terminolojiye uygun olarak kullanıldığında suyun da yaşamsal temel haklardan olduğunu kabul etmeliyiz.
Su temel bir haktır ve bu hak sadece insanlar için değil, bütün canlı ve cansız varlıklar için geçerlidir. Hak kavramını dar anlamda anladığımızda tüm canlı ve cansız varlıkları içerir. Bu hak hukuken kabul edilen insan hakkı için de geçerlidir.
Hukuk ve Doğal Denge
Yukarıda belirttiğim bu hukuk normları su hakkını savunurken doğal dengenin korunmasını da içermek zorundadır.Doğal dengenin bozulması halinde meydana gelebilecek olumsuzluklardan, en çok insanlar etkilenecek ve insanın yaşamsal hakları ortadan kalkabilecektir.
Su Hukuku Tarihi
Sular, doğal bilimlerin ve hukukun konusu olarak iki ana bölüme ayrılabilir. Hukuki olarak su mülkiyet ve kullanım hakkında ifadesini bulur.
Su konusunda ilk derli toplu hukuk normu olan Roma hukukuna göre su, toprak mülkiyetinden ayrı olarak düşünülmemiş ve toprağın ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle toprağın maliki olmak, o toprakla ilintili suyun sahibi olmayı da getirmiştir. Sadece devamlı akan sular özel mülkiyetin dışında bırakılmış ve bu anlayış daha sonraları Pandekt hukukuna hakim olmuş ve Avrupa’da 19. yüzyılda Medeni Kanunların ve daha sonra da İsviçre ve dolayısıyla Türk Medeni Kanununun teorik temelini oluşturmuştur.
Cermen hukukunda su, Roma hukukunun benimsediği sistemin tersi bir anlayışla, kaynaklar ve sular üzerindeki haklar eyaletin tarla ortaklığına dayandırılmıştır. Yani su topluluğun ve eyaletin malı kabul edilmiştir. Bugün aradığımız su hakkı, böyle bir haktır. Fakat Cermen hukukunun temelini oluşturan bu görüş, 16. yüzyılda terk edilerek, Roma hukukunun etkisine girilmiştir[1].
Fransız hukukunda, gemi ve sallarla ulaşıma elverişli sular kamusal alanda kalan sulardan sayılmış ve bunun dışındaki sular, özel sular olarak kabul edilmiştir. Genel sular daha çok kanunda sayma yöntemiyle belirlenmiştir.
Avusturya hukuku da suları, genel ve özel sular olarak ayırmış ve kanunlarında sayma yöntemini benimsemiştir.
İslam hukukunda, arazinin Devletin mülkiyetinde olması ve kişilere sadece yararlanma hakkı verilmesi esas olduğundan, doğal haldeki sular üzerinde özel mülkiyet anlayışı vardı. Suların kullanılma usulleri esasen Devletçe belirlenmiştir. İslam hukukunda örf-adet ve teamül hakim hukuk kaynağı olarak kabul edildiğinden, suların eski (kadim) kullanım biçimine öncelik hakkı tanınmıştır.
Uluslararası Su Hukuku
BM Uluslararası Hukuk Komisyonu , 1991 Haziran’ında gerçekleştirdiği 43. toplantısında 17 maddelik taslağı genişletip 32 maddeye çıkarmıştır. Uluslararası suyollar ının ulaşım dışı amaçlarla kullanımına ilişkin sözleşme BM Genel Kurulunda 21 Mayıs 1997’de oylamaya sunulmuştur. Türkiye, Çin, Burundi’nin ret oyu kullanmasına rağmen; 103 kabul, 27 çekimser oy ile oylanarak kabul edilmiştir. Bu sözleşme bugüne kadar 33 ülkenin parlamentosunda oylanıp kabul edilmiştir. Sözleşmenin uluslararası geçerlilik kazanabilmesi için 2 ülkenin daha parlamentosunda kabul edilmesi gerekmektedir.
Bugüne değin uluslararası sulardan faydalanmaya ilişkin farklı görüşler ileri sürülmüştür. Farklı görüşlerin ileri sürülmesinin temelinde, uluslararası su havzalarının farklılığı, kullanım alanlarının farklılığı , ülkelerin kendi çıkarlarını önde tutulması etkili olmuştur. Uluslararası hukukta birden çok devlet tarafından kullanılan akarsular hakkında çeşitli doktrinler mevcuttur.
21. Yüzyılın Uluslararası Su Hukuku
21. Yüzyılın uluslararası hukukuna, BM'de 70 yıla yakın üzerinde çalışılan yüzeysel sulardan daha fazla sınıraşan yeraltı suları damgasını vuracaktır.Su hukukunda 20 yüzyılın son çeyreğinde suyun uluslararası ticarete konu olması il başlayan sürecin devam edeceği görülmektedir. Bu da özellikle uluslararası ticaret hukukunun ve çokuluslu şirketler hukukunun kapsamında yeni düzenlemelere neden olacaktır.
Su hukuku 21. Yüzyılda daha çok suyun doğrudan etkili olduğu "tüm fiziksel çevrenin hukuku" kapsamında ele alınacak ve artan çevre hassasiyeti hukuksal normlar olarak kabul görecektir.BM tarafından kabul gören Su Hakkı kavramının 21. Yüzyılda ulusal hukuk normu olarak ülkelerin Anayasalarında daha çok yer alacağını söyleyebiliriz. Ancak uygulamadaki etkisi yine kısıtlı kalacaktır.
İklim düzensizliklerinin etkisi ile ortaya çıkacak su gerilimleri sınıraşan yüzey ve yeraltısularının hukuki normlarında yeni düzenlemeler getirecektir.
21. yüzyılda su sorunları ile bağlantılı diğer yeni bir hukuk ise" İklim Göçmenleri Hukuku" olacaktır. Bu konuda BM'de şimdiden çalışmalar yapılmaktadır.
21. yüzyılda su enerji ve gıda ilişkisindeki artış bu alanda yeni normların oluşmasına neden olacaktır.
21. Yüzyılın Modern Su Hukuku ve Uluslararası Su Hukuku, öncelikle yasal sistemin suyu nasıl tahsis edeceği,koruyacağı ve yöneteceğine dair yeni normlar oluşturmak durumunda olacaktır.
Kaynaklar
[1] İsmail DUYGULU Su Hukuku
http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=33816 Erişim 15 Kasım 2013
[2] DOĞRUSÖZ, M. Edip, Yargıtay 3. HD, Onursal Başkanı, “Sular Hukuku”, 5. Basım, Ankara, 1997
[3] Ilgar Rüştü, Khalef Salem "Türkiye’nin Sınıraşan Akarsu Anlaşmalarına Coğrafi Açıdan Bir Bakış" Marmara Coğrafya Dergisi Sayı: 10, Temmuz- 2004, İstanbul
Yorumlarınızı Bizimle Paylaşın
Sadece üyelerimiz yorum yapabilir, hemen ücretsiz üye olmak için Tıklayın