ÜLKEDE SU BARIŞI DÜNYADA SU BARIŞI 

Genel

Yürürlüğe giren 1997 BM Sözleşmesi Ne Getirir?

Dursun YILDIZ Su Politikaları Uzmanı 20 08 2014 BM'nin 1997 Uluslararası Su Yolları Sözleşmesi BM 'nin Uluslararası Su Yollarının Ulaşım Dışı Amaçlarla kullanımı sözleşmesi 1997 Mayıs ayının sonunda 185 üyeli Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yapılan oylama sonucunda 103 lehte, 3 red, 27 çekimser oyla kabul edilmişti. 1997 Sözleşmesi'nin yürürlüğe girebilmesi için 35 ülke tarafından, kabul, uygun bulma ya da katılma yollarından biri ile onaylanması gerekmekteydi.Bu onaydan sonra sözleşme bu ülkelerin kendi iç hukukları açısından bağlayıcı hale gelmiş olacaktır. İşte bu 35 ülkenin sözleşmeyi onaması birkaç ay önce tamamlandı ve sözleşme 17 Ağustos itibariyle uluslararası geçerlilik kazandı. Türkiye bu sözleşmeye Çin ve Burundi ile red oyu vermiş ve bu kararın kendisini bağlamayacağını ve imzaya açıldığı zaman da bu sözleşmeyi imzalamayacağını ve onaylamayacağını beyan etmişti. 44 Yıl Aldı 17 Ağustos 2014'de uluslararası geçerlilik kazanmış olan bu sözleşme dünya da 190 'ı aşkın ülkelerden sadece 35'i tarafından onaylanmıştır.Bu ülkeler arasında Amerika kıtasından hiçbir ülke yoktur. 1997 BM Sözleşmesinin ortaya çıkması için 1970 yılında başlayan çalışmalar, ancak 1997 yılında sonuç vermiştir. Sözleşmenin 1997 yılında BM tarafından kabulünden sonra 35 ülke tarafından onaylanması ise 17 yıl almıştır. Bu konuda ülkelerin bir taslak oluşturması ve bunun uygulanacağına ikna olması için geçen süre 44 yıldır. Bu sözleşme 20 yüzyılın uluslararası ilişkiler düşünce sistematiği ile yapılmış ancak 21. Yüzyılın yeni jeopolitiği ve dünya düzeni içinde yürürlüğe girebilmiştir. Bu nedenle sözleşmenin bu yüzyılın yeni düzenini kapsaması, çok geniş bir uluslararası kabul görmesi ve uygulama alanı bulması kolay olmayacaktır.Ancak bu durum sözleşmenin yürürlük kazanması gerçeğini ortadan kaldırmaz.   2 Uluslararası Sözleşme Sistemlerinin Dışında Kalmak, Aykırı Görüşte Olan Ülkeler İçin Bir Çözüm müdür? Uluslararası sözleşmelerin bunları imzalamayan ve onaylamayan ülkeler bakımından hukuken geçerli olmadığı biliniyor. Onaylanmayan sözleşme bağlayıcı değildir. Ancak çok sayıda ülke tarafından onaylanan deniz hukuku sözleşmesi gibi taraf sayısı fazla olan uluslararası anlaşmaların moral bir ağırlığının bulunduğu yadsınamaz. Ayrıca ülkeler uluslararası alandaki saygınlıklarını korumak için uluslararası sözleşmelerin genel ilkelerine aykırı davranmak istemeyebilirler. Tüm Uluslararası Sözleşmeler karşılıklı ödünler verilerek sonuçlandırılır. Sözleşmelerin bazı kurallarına karşı olan ülkelerin kimi taleplerini de başka kuralların tatmin eylemekte bulunduğu da bir gerçektir. Önemli olan o sözleşmelerin ülke için yararlı olacak kurallarından azami ölçüde yararlanmasını bilmektir. Türkiye'nin 1997 BM Sözleşmesi'ne Karşı Çıkış Nedenleri Sözleşmenin müzakereleri sırasında diğer bazı noktaların yanısıra Türkiye'nin "önemli zarar vermeme" maddesine ilişkin itirazları olmuştur. Türkiye, kıyıdaş ülkelerin, suyu hakça ve makul olarak kullandıkları takdirde, zaten diğer kıyıdaş devletlere zarar vermeme ilkesinin de yerine geleceği görüşünü önererek, bu maddeye itiraz etmiştir.Bunun yanısıra bu terimlerin bir tanımı yapılmadığı için neyin "önemli zarar olduğu" ne kadar zararın “Kayda değer” zarar olduğunu saptama olanağı yoktur. Buna ilave olarak zarar gördüğünü düşünen taraf her zararın önemli zarar olduğunu ileri sürecek ve bu konuda uzlaşma olanaksız olacaktır. Türkiye'nin Sözleşme'nin "Planlanan Önlemler "başlığı taşıyan bölümüne de ciddi olarak itirazları olmuştur. Sözleşmenin bu bölümünde, bir yukarı kıyıdaş devletin aşağı kıyıdaş ülkenin onayını almadan herhangi bir su kaynakları geliştirme faaliyetine girişememesi durumu ele alınıp düzenlenmiştir. Türkiye, bu düzenlemeye aşağı kıyıdaş devlete haber verme zorunluluğuna bağlı olarak devletler arasında uzlaşma için uzun bir süre gerekeceğini ileri sürerek itiraz etmiştir.Türkiye sözleşmeye esas olarak objektif kriterler taşımadığı,eksik,yetersiz ve muğlak olduğu gerekçeleriyle red oyu vermiştir. Sözleşmenin yürürlüğe girmesi sadece sözleşmeyi onaylayan ülkeleri hukuken bağlayacak olup Türkiye, sözleşmeye ilişkin yükümlüklerden muaftır Suriye sözleşmeye rezervli onay vermiş olup Irak bu sözleşmeye taraf olmuştur. 1997 Sözleşmesi Teamül Oluşturur mu ? Uluslararası hukukun asli kaynakları arasında yer alan teamül, oluşumu açısından andlaşmalardan farklıdır. Andlaşmalar, devletlerin açık irade beyanı olarak kabul edilirken, evrensel bir teamülün oluşumu için genel bir uygulama yeterli kabul edilmektedir. Ayrıca bir uluslararası sözleşmenin teamül oluşturma ihtimali de vardır.Diğer bir deyişle sözleşmenin yürürlüğe girmesinden sonraki yıllarda sözleşme hükümleri teamül haline gelebilir.Ancak BM'nin 1997 Su Yolları Sözleşmesinin hükümlerinin teamül haline gelme olasılığı çok yüksek değildir. 21. Yüzyılda Yeni Paradigma ve 1997 Sözleşmesi Uluslararası sistem BM sözleşmesinin yürürlüğe girmesi için 2010 yılından sonra ağırlık koymaya başladı.21. Yüzyılın yeni enerji ve su jeopolitiği sınıraşan sular konusunda bir "Çerçeve Sözleşmeye" duyulan ihtiyacı arttırdı.Bu durum 2010 yılından sonra 1997 Sözleşmesini imzalayan ülke sayısında hızlı bir artışa neden oldu. Sözleşme, BM'de kabulünden sonraki 12 yıl içinde 18 ülke tarafından onaylanmıştı. Ancak bu sayıya son beş yılda 17 ülke daha eklendi .Sözleşme 35 ülke tarafından onaylanmış ve uluslararası geçerli duruma gelmiş oldu.Ancak yine de uluslararası kabul görmesinin önünde birçok engel var. Çünkü 21. Yüzyıl uluslararası güvenlik'ten iklim göçmenlerine kadar yeni paradigmaların yüzyılı olacak. Örneğin yeni hidrojeopolitik paradigma, bir yandan bu sözleşme ile yukarı kıyıdaş ülkeleri daha makul olmaya yöneltirken diğer taraftan Nil üzerinde 80 yıllık Mısır'ın dokunulmazlığını kaldırmış ve Etiyopya 'nın Nil üzerindeki Rönesans Barajı yükselmesini sağlıyor. Bu açıdan bakıldığında 1997 sözleşmesi , 263 sınıraşan su havzası için en uygun su kullanım ayarını verebilecek bir sözleşme değildir. Ancak uluslararası hukuğun bu alanda taşıdığı büyük boşluğun da bir şekilde doldurulması gerekiyordu.Çünkü halen 263 Sınıraşan nehir havzasının 157 sinde hiçbir işbirliği çerçeve anlaşması yoktur.Anlaşma bulunan havzalarda ise daha çok ikili anlaşmalar yapılmıştır. Bu durum iklim değişiminin su kaynakları üzerindeki olumsuz sonuçları riski ile birleşmiş ve enerji,su,gıda ve çevre konularındaki tehdit algısını arttırmıştır.Bu nedenle sınıraşan su havzalarında iklim değişimi bölgesel krizler yaratmadan , üzerinde konuşulacak bir hukuksal çerçeveye duyulan ihtiyaç artmıştır. Bu nedenle son dönemde Su Çerçeve sözleşmesinin uluslararası geçerlilik kazanması hızlandırılarak olası bölgesel güvenlik risklerinin önlenmesi çalışmalarına bir altyapı hazırlanmış oldu. 1997 sözleşmesinin uluslararası geçerlilik kazanması , sınıraşan su havzalarında su kullanımı sorunlarının hızla çözülmesinden daha çok bu konunun yeniden uluslararası gündeme taşınmasına ve daha farklı açılardan ele alınmasına yönelik bir ortam oluşturacaktır. İklim Değişimi Riski Ülke Ayırmaz ! BM sözleşmesi Türkiye gibi sözleşmeye taraf olmayan ülkeleri bağlamamaktadır.Ancak iklim değişiminin etkileri , krizlere neden olurken sözleşmeye taraf olup olmama ayırımı yapmayacaktır. Bu durum aslında sözleşmeye taraf olmasa bile, bölgelerinde istikrarsızlık istemeyen ülkeleri su yönetimi konusunda bölgesel işbirliği için biraraya getirecektir. Önümüzdeki dönemde iklim değişiminin etkilerinin daha da artması, 1997 BM sözleşmesinin kurallarından daha etkili bir şekilde ülkeleri su işbirliğine zorlayacaktır. Yeni paradigmaların şekillendireceği 21. yüzyılda , BM'nin 1997 sözleşmesi sınıraşan sular konusundaki sorunlara "kapsam ve kavram" olarak dar gelecektir.İnsanlık, iklim değişimi ve enerji-gıda-su-çevre ilişkisindeki artış sonucunda krizlerin birbirini tetikleyeceği ve hızla küreselleşeceği bir geleceğe hazırlık yapmak zorundadır. Bu nedenle sözleşmeyi onaylamayan ve paylaşılan su havzalarında yer alan 110 ülkenin bu konuda işbirliğini reddetme lüksü olmayacaktır. Hatta bu ülkeler gelişmeler karşısında konuya bu sözleşme kapsamından çok daha geniş bir açıdan bakma zorunluluğu duyacaktır. Bu nedenle BM'nin 1997 sözleşmesi ile ilgili gelişmeler , sözleşme maddelerinin belirsizliğine sıkışmadan ve sözleşmeye taraf olup olmama kısır çekişmesine düşmeden değerlendirilmelidir. Bu alandaki gelişmeler ülkelerin su işbirliği için bir farkındalık yaratma aracı olarak ele alınmalı ve bölgesel su işbirliğini geliştirecek çok taraflı uygulanabilir anlaşmaların altyapısı için çaba gösterilmelidir.Bunun için de öncelikle ülkelerin Bölgesel Güvenlik ve İşbirliği anlayışlarında radikal bir düşünce devrimine gitmeleri zorunlu görünmektedir.      
Yorumlarınızı Bizimle Paylaşın

Sadece üyelerimiz yorum yapabilir, hemen ücretsiz üye olmak için Tıklayın

(E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır)
Yorumu Gönder
Henüz Yorum Yapılmamış