ÜLKEDE SU BARIŞI DÜNYADA SU BARIŞI 

Genel

Denizlerimiz çok büyük tehdit altında

 

Prof. Dr. Doğan YAŞAR

Musilaj, Plankton Patlamaları, Deniz Marulları olayları neden arttı?

Musilaj, plankton patlaması ya da deniz marulu. Son yıllarda denizlerimizde daha sık görmeye başladığımız ve deniz yaşamını olduğu kadar bizlerin de yaşamını olumsuz etkileyen deniz olayları. Peki bunlar neden son yıllarda çok arttı ve Ege ve Marmara’yı çok etkisi altına aldı? Özellikle Marmara’da aylardır etkisi giderek daha da arttıran Musilaj ile birlikte İzmir Körfezinde Kasım ayında gözlenen deniz marulu patlamasının Mayısta tekrarlanması ve sonrasında geçtiğimiz gün Çeşme Ildır’da oluşan plankton patlamaları neden çok gözlenmeye başlandı.

Milletler verilerine göre her 45 yılda bir dünya nüfusu %100 artmakta ve bu nüfusun %70’den fazlası da denize en fazla 200 km mesafede yaşamaktadır. Ayrıca artan bu nüfusun gıda ihtiyacını karşılayabilmek için her geçen yıl tarım alanları da artmaktadır. Örneğin ülkemizde 1960’lı yılların başında 1.3 milyon hektar olan sulanabilir tarım alanı günümüzde 5 milyon hektarı geçmiştir. Dolayısı ile bu tarım alanlarında kullanılan gübreler de çok artmıştır. Ve gübrelerin de ciddi bir kısmı vahşi sulama nedeni ile denize ulaşmaktadır. Tüm bunların üzerine 1960’lı yıllardan sonra artan sanayinin de atıkları eklenince denizlerimiz oldukça besin kirliliği baskısı altında kalmıştır. Özetle; İnsan, Tarım ve Sanayi kirliliğinin sonuçları özellikle nüfusun artmaya başladığı 1950 sonrası kıyılarımızda hissedilmeye başlanmış ve söz konusu bu olumsuzluklar gözlenmeye başlamıştır. Her geçen yıl daha da artarak devam eden bu besin kirliliği nedeni doygunluğa ulaşan denizlerimiz artık hiçbir fazlalık yükü kaldıramaz olmuş ve bunu plankton patlamaları, musilaj ya da deniz marulu patlamaları ile dışa vurmaya başlamıştır. Biz oşinografların yıllardan beri özellikle Marmara ile ilgili yaptığımız uyarılar sürekli kulak arkası edilmiş ve sonrasında ise neredeyse otuz yıldan beri Marmara’nın kendi verdiği uyarılar da dikkate alınmayınca sonuçta Marmara pes etmiştir. Son olarak Ergene nehrinin arıtma tesisinin sularının da Marmara’ya verilmesi bu durumu daha da çok vahim hale getirmiş olabilir. Bu suların neden doğrudan Ege’ye yönlendirilmediği de bence soru işaretidir. Sonuçta kirlilik kaynağıdır ancak doygun olan Marmara’ya verilmesi sanırım yanlış bir tercihtir.

Yapılması gerekenler ise;

Tarım alanlarına suyun kapalı borularda getirilerek suda en az %65 tasarruf edilebilir ve verimli topraklar ile gübrelerle denize ulaşımı engellenerek denize olan besin kirliliği baskısı oldukça azaltılabilir.

Tüm arıtma tesisleri çalıştırılmalıdır ve mümkünse tüm arıtmaların enerjileri sübvanse edilmelidir.

Arıtma tesislerinden çıkan suların yeniden tarım alanlarında kullanılması şarttır. Bu kullanım hem denizlerdeki besin kirliliği yükünü azaltacak hem de su tasarrufu sağlayacaktır.

Balık çiftlikleri devlet tarafından belirlenen alanlarda ve kapalı koyların dışında yapılmalıdır.

Sahil şeritlerinde mümkün olduğunca betonlaşmaya izin verilmemelidir.

Oşinografi alanında yapılan akademik tezlerde ve çalışmalarda çok uzun yıllardan beri tüm bu tehlikeler defalarca belirtildi…ancak gerekli tedbirler alınmadığı için beklenen sona gelindi.. Ve bu yaşananların iklimsel değişimlerle hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü dünyadaki tek kirleticiler insanlardır.

Kaynak:https://www.izmirgazetesi.com.tr/denizlerimiz-cok-buyuk-tehdit-altinda-makale,468.html

Yorumlarınızı Bizimle Paylaşın

Sadece üyelerimiz yorum yapabilir, hemen ücretsiz üye olmak için Tıklayın

(E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır)
Yorumu Gönder
Henüz Yorum Yapılmamış