Türkiye' de, Toplumsal Gıda Güvenliği, Su ve Sulama Havzalarının Önemi ve Doğru Yönetimi
- 20.11.2024
- Yazar:Prof.Dr. Halil Çivi
- (0) Yorum
- 73
Türkiye' de, Toplumsal Gıda Güvenliği, Su Ve Sulama Havzalarının Önemi ve Doğru Yönetimi Üzerine Kısa Notlar.
Prof. Dr. Halil Çivi (E)
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Bütün canlıların temel yaşam kaynağı sudur. Bitki, böcek, hayvan... ve insan; yani tüm canlılar, her türlü beslenme girdilerine su sayesinde ulaşır, su aracılığı ile beslenir, büyür, gelişir; yine bedenlerindeki istenmeyen çıktıları su sayesinde dışarı atarlar. Eğer su yoksa canlıların temel beslenme maddeleri yani canlı yaşam da olmaz. İnsan soyu dahil, hiç bir canlı için susuz yaşam yoktur.
Su, tükenmeyen bol bir kaynak değildir, tersine kıttır. Bu nedenle de dikkatli, özenli, bilinçli ve planlı kullanılmayı gerektirir.Suyun varlığının güvenli olarak devamı için kendine özgü biyolojik ve fiziksel yaşam döngüsü içinde yeniden kendini üretebilmesine zarar vermemek, engel çıkarmamak gerekir. Bu nedenle, başta orman varlığı olmak üzere, akarsu havzalarının, derelerin, çayların, ırmakların ve her türlü su kaynaklarının hem özenle korunması, hem kirletilmemesi ve hem de suların israf edilmemesi lazımdır. Ayrıca, sanılanın aksine, Türkiye su zengini değil, su fakiri bir ülkedir.
Ayrıca, Türkiye'de doğan ve sınırı aşan Dicle, Fırat, Aras ...gibi nehirlerin de ayrı bir strateji ve politika ile planlanıp doğru yönetilmeleri lazımdır.
Geleceğe yönelik olarak da, dünyada gözlenen yerküre ısısının artması ve kuraklığa yönelen iklim değişiklikleri ve yağışların düzensiz duruma gelmesi hem suyun önemini, hem su ve gıda maddeleri üretimini ve hem de sanayileşme, kentleşme ve nüfus artışının gerektirdiği güvenli, erişilebilir gıda ve su gereksinmesini stratejik bir konuma yükseltmiştir.
Son yıllardaki yanlış ve plansız tarım politikaları ile birlikte, toplam tarım yapılabilir topraklar 27,5 milyon hektardan 24 milyon hektara gerilemiştir. Ayrıca Türkiye'de sulama potansiyeli olan tarım arazisi 8,5 milyon hektar kadardır.. Yaklaşık olarak bu 8,5 milyon hektar arazinin yarısına yakını ancak sulanabilmektedir.
24 Ocak 1980 Yılı Ekonomik İstikrar Tedbirleri ve arkasından 12 Eylül 1980 Askeri darbesinin siyasi ve baskıcı rüzgarı ile birlikte ortaya çıkan liberal ve küresel iktisat politikalarından sonra, Türkiye'de giderek planlı ekonomik modelden uzaklaşılmıştır. Ayrıca tarım kesimine üvey evlat muamelesi başlamıştır. Bu ayrımcı politika artarak devam etmektedir. Zaten tarım, özellikle de bitkisel üretim doğanın üvey evladıdır. Tarımsal üretim üstü açık fabrika gibidir. Kuraklık olur, sel basar, dolu vurur, çekirge istilasına, zararlı böceklerinin saldırısına uğrar. Bu nedenle de tarıma devlet desteği zorunlu duruma gelir.
Zaten tarımsal üreticilerin serbest piyasadaki rekabet gücü çeşitli nedenlerle çok zayıftır. Ayrıca devletin, ya da liberalizm ve küreselleşme rüzgarına kapılan siyasi iktidarların yeterli desteğini alamadığı için tarımın karşılaştığı dezavantajlar ikiye katlanır. Bu kötü sonucun cezasını sadece tarımsal üreticiler değil, düşük üretim, arz yetersizliği ve yüksek enflasyon nedeniyle tüm tüketiciler ve özellikle de düşük gelirli yoksullar çekerler.
Hem ülkenin gıda güvenliğinin sağlanabilmesi, yani sulanabilir tarımsal gıda üretim havzalarının artırılması ve hem de çoğalan ve büyüyen kentlerin sağlıklı su gereksiniminin karşılanabilmesi için mevcut su kaynakları ve havzalarının bilimsel ve akılcı tespiti, ıslahı, korunması ve doğru yönetimi acil durum ve önlemler gerektirmektedir.
Peki gıda güvenliği nedir?
Gıda güvenliği, ülkedeki her bireyin, her ailenin ve toplumun tamamının ; her zaman, her yerde ve her koşulda yeterli hijyenik, besleyici ve güvenli gıda ürünlerine erişebilmesi, satın alabilmesi ve tüketebilmesi demektir. Bunun için, her yıl toplumun ihtiyacı olan gıda maddelerinin, üretimi, dağıtımı, erişimi ve güvence olarak da belli bir miktarının mutlaka stoklanması gerekir. Ayrıca gıda güvenliğini, istisnasız olarak, herkes için bitkisel ve hayvansal gıdalara dengeli ve yeterli erişim olarak anlamak lazımdır.
Gıda maddeleri stokların varlığı da bir beslenme güvencesidir; kuraklıklar, doğal afetler, savaşlar, üretimdeki dalgalanmalar ve ekonomik krizler için gıda istikrarı sağlamaya destek olur. Ayrıca bir ülkedeki ücret düzeyinin düşüklüğü, gelir dağılımının aşırı bozukluğu, işsizliğin yaygınlığı, enflasyonun yüksekliği ve sosyal güvenlik sisteminin yetersizliği...gibi nedenler halkın yeterli ve sağlıklı gıda maddelerine, özellikle de, göreceli olarak daha pahalı olan hayvansal gıdalara erişimini engeller.
Bir ülkenin su kaynaklarının korunması, sulama havzalarının yeterliliği, sulama havzalarındaki sulama suyunun doğru ve etkin kullanımı ile o ülkenin gıda üretim miktarı ve gıda güvenliği arasında doğrudan, birebir bir ilişki vardır. Sulanan alan ve bilinçli sulama arttıkça üretim de artar. Fakat su kaynaklarının doğru planlanması, doğru yönetilmesi ve sürdürülebilir olması gerekir.
Plansız bir ülke, plansız bir ekonomi, plansız bir eğitim, plansız bir sağlık sistemi, plansız kentleşme... ülkeyi veri tabanından yoksun, bilgisiz, rotasız, hedefsiz ve amaçsız bırakır. Bu nedenle, sadece tarım kesimi, su ve sulama havzaları için değil, Türkiye'de topyekün demokratik, yol gösterici bir makro plana ve planlama teşkilatına acilen gerek vardır. Çünkü belli olmayan hedeflerin başarıları da ölçülemez.
Sürdürülebilir su yönetimi için, sulama altyapısının iyi, yeterli ve erişilebilir olması, ormanların kesilmemesi, doğanın tahrip edilmemesi, suların zehirli ve zararlı fabrika atıklarıyla kirletilmemesi, büyük ölçüde orman ve doğa tahribatına neden olan vahşi madencilik faaliyetlerinden vazgeçilmesi, ilkel sulamanın azaltılması, hatta mümkünse yok edilmesi, her ürün ve bitki türüne uygun bilimsel sulama sistemlerin yaygınlaştırılması ve özenle su israfından kaçınılması zorunludur.
Yazıyı bitirmeden önce bir önemli konuya daha dikkat çekmek gerekir. Sanayileşme, suya ihytiyaç doğan fabrikaların çoğalması, kentleşme, toplam nüfus popülasyonun büyümesi, konut sayısındaki hızlı artışlar, halkın hijyen anlayışındaki gelişmeler kentlerdeki su gereksinimini stratejik bir duruma getirir. Tüm bu ve benzeri gelişmeler nedeniyle, su havzalarındaki su kaynaklarının kullanımında tarımsal sulama ile kentlerin su ihtiyacı arasında bir rekabet ortaya çıkar. Söz konusu rekabet de, giderek kentlerin zorunlu su ihtiyaçları lehine gelişerek tarımsal sulamaların ihmaline neden olabilir.
Ülkedeki su yönetiminin güvenli ve sürdürülebilir olabilmesi için kentleri ve kent nüfusunu susuz bırakmayan, ayrıca tarımsal sulama alanlarını da yeterli su miktarı ile buluşturan akılcı bir planlama ve bilimsel yönetim gerekir.
Sonuç olarak, bir ülkedeki su kaynaklarının akılcı, bilimsel ve doğru yönetimi, hem halkın tarım kaynaklı temel gıda güvenliği hem sanayileşme, kentleşme, ekonomik gelişme ve hem de sağlıklı bir yaşam için, doğru, yeterli temiz ve israfsız su kullanımını eğer olmazsa olmaz duruma getirir. Ayrıca yeterli suyu ve yeterli gıdası olmayan toplumların gelecekleri de güvencesiz olacaktır.
Her konuda olduğu gibi, bilimsel su yönetimi ve gıda güvenliği konusunda da, ülke yönetiminde söz sahibi olan ve olacak iktidarlara büyük sorumluluklar ve görevler düşmektedir. Hiç bir birey, hiç bir aile ve halkımızın tamamı ne şimdi ve ne de gelecekte gıdasızlık, açlık eksik beslenme ve susuzluk çekmesin diyerek konuyu noktalayalım.
Bu konuda, bilimsel, ayrıntılı doğru ve yeterli bilgi için kaynak kitap:
(×). Hasan Hüseyin Doğan ve Dursun Yıldız; TÜRKİYE'DE BÖLGE PLANMASI VE SU HAVZASI YÖNETİMİ, Palme Yayınevi, Ankara, 2024; 444 sayfa.
Halil Çivi. 18 Kasım 2024.İzmir.
Prof.Dr Halil Çivi
Sivas Kervansaray köyünde 1944 yılında doğdu. İlköğrenimini kendi köyünde, ortaoğrenimini İstanbul Haydarpasa lisesinde, lisans öğrenimini İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde yaptı ve 1972 yılında İktisat, İşletme ve Sosyal Siyaset bölümlerinden birincilikle mezun oldu. Atatürk Üniversitesinde asistan olarak göreve başladı. Doktorasını İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde yaptı ve pekiyi dereceyle mezun oldu. 1978- 1980 yılları arasında Fransa’da Sosyoloji alanında Lisans üstü eğitim gördü. 1982 yılında doçent ve 1987 yılında profesör oldu. Sivas Cumhuriyet Üniversitesinde Sosyoloji Bölümünü kurmuş, bu bölümün başkanlığını yapmıştır. Tokat Gazi Osmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesinde dekan yardımcılığı ve Tarım Ekonomisi Bölüm Başkanlığı yaptı. Aydın Adnan Menderes Üniversitesinde İİBF kurucu dekanı olarak üç dönem, İnonü Üniversitesinde iki donem dekanlık yaptı. Değişik televizyon kanallarında 50’yi aşkın konularda konuşmalar ve değişik sivil toplum kuruluşlarnın düzenlediği toplantılarda halen calışmalarını sürdürmektedir. Mefaret hanım ile evlidir. Prof. Dr. Halil Çivi, üç kız çocuğu, üç damat ve beş torun sahibidir. 10 yıl da Üniversitelerarası Kurulda görev yapan ve Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nden 2012 yılında emekli olan Prof. Dr. Halil Çivi İzmir’de yaşamaktadır.
Yorumlarınızı Bizimle Paylaşın
Sadece üyelerimiz yorum yapabilir, hemen ücretsiz üye olmak için Tıklayın