TÜRKİYEDE KALKINMA PLANLARININ KIRSAL YERLEŞME DÜZENİNE YAKLAŞIMLARI
- 29.06.2024
- Yazar:Dr. Hasan Hüseyin Doğan
- (0) Yorum
- 471
TÜRKİYEDE KALKINMA PLANLARININ KIRSAL YERLEŞME DÜZENİNE YAKLAŞIMLARI
Dr. Hasan Hüseyin Doğan
Özet:
Bilim insanları tarihte ve tarih öncesinde ne kadar gerilere gidilirse gidilsin insanların toplu halde yaşadıklarını kabul etmektedirler. İnsanlık tarihinde, bitkilerin, hayvanların, evcilleştirilmesi ve tarımın başlaması ilk büyük devrimi meydana getirmiştir. Bu devrim, insanın belirli bir yerde toplanmasını, nüfus yoğunluğu kazanmasını sağlamıştır. İnsan topluluklarının yeryüzüne yayılışları hakkında kesin bir bilgi yoktur. İnsanlığın ilk geçim ve yaşayış biçimini oluşturan avcılık-toplayıcılık gibi sürekli yer değiştirmeyi gerektiren bir geçim biçiminden sonra belli bir toprak üzerinde kalıcı yerleşme ve konutlar ile tarım toplumuna geçilmiştir. İnsan toplulukları, köylerden önce sığınak ve barınak olarak mağaraları kullanmışlardır. Dünya’nın her yerinde mağaralar, insanlar tarafından barınma amaçlı olarak kullanılmıştır. İnsanlık tarihinin paleolitik dönemden, neolitik döneme geçişi önemli bir dönüm noktasıdır. Çünkü toplumsal farklılaşmanın temeli neolitik dönem ile başlamıştır. Neolitik dönem, insanlığın ekinsel evriminde, farklı tarihlerde yaşanmış bir evredir. İnsanın neolitik ekine geçişi (asalaklıktan, üreticiliğe geçiş) arkeolojik bilgilere göre M.Ö on bin yıllarına dayanmaktadır. Genel değerlendirmelere göre, toplumlar avcılık ve toplayıcılık aşamasından sonra tarım aşamasında yerleşik düzene geçmişlerdir. Tarihsel süreç içinde bu olgu, ilk yerleşim birimi köyü meydana getirmiştir. Kurumlaşan neolitik üretici yaşayış, avcı ve toplayıcı asalak yaşayış biçimini belki tam olarak ortadan kaldırmamış olsa da en az düzeye indirmiştir. Çok önceleri insanın yaşam biçiminin temeli olan avcılığın ve toplayıcılığın yerini, ne zaman, nerede çiftçiliğe ve çobanlığı bıraktığı ya da geçtiği kesin olarak belli değildir. Tarımsal üretime geçişin en erken M.Ö on bin yıl dolaylarında Batı Asya’da gerçekleşmiştir. Batı Asya’dan sonra öteki bölgelerde yerleşik kalıcı düzen giderek yaygınlaşmıştır. İnsan topluluklarının yeryüzüne yayılışları hakkında kesin bir bilgi olmazsa da, yerleşik düzene geçiş Batı Asya’nın Fırat, Dicle ve Afrika’nın Nil nehri vadilerinde, daha sonra Pakistan’ın İndüs vadisinde yerleşik düzene geçtiği belirtilmektedir. Tarım devrimi ile bağlantılı olarak yerleşik düzene geçişin, insan topluluğunun gelişiminde çok önemli bir yeri vardır. Bu yerleşimler, insanlığın ilk yerleşim yerleri olmaları nedeniyle, uygarlığın taşıyıcısı olarak kabul edilen kentlerin ortaya çıkışına, nüfusunun büyümesine, kent alanının genişlemesine önemli katkı yapan yerleşimlerdir.
İnsanın oluşturduğu en yalın, kalıcı yerleşim yerleri köyler ve mezralardır. Her ülkede kentsel yaşantının yanı sıra kent dışı bir yaşantıda vardır. Ülkelerin, tarihsel gelişimi, yüz ölçümü, yer betimi (topografyası), nüfusu, nüfus yoğunluğu tarım için yararlanılabilir toprak varlığı gibi öğeleri kır-kent yerleşmelerini ayırt etmek için kullanılan ölçülerdir. Hukuksal anlamda kamu yönetimi birimi olan köy, belirli coğrafya sınırı içinde en az nüfusa sahip, ekonomisi ağırlıklı olarak tarıma dayanan, taşınır taşınmaz mallara sahip, yürürlükteki yasaların verdiği yetkiler içinde görevlerini yerine getiren, tüzel kişiliği olan bir yerel yönetim birimidir. Kent ile köy, her zaman birbirinden kesin çizgilerle ayrılamaz. Köyün nerede sona ereceği ve kentin nerede başladığı konusu özellikle kent planlaması açısından büyük önem taşımaktadır. “Kent-Köy” ayırımı, nüfus ölçütü dışında ekonomik ve toplumbilimcilerin geliştirdiği ölçülere dayalı olarak da yapılmaktadır. Bu yerleşim yerleri, kendiliklerinden var olan ayrı ayrı olgular değildir. Her birinin, ötekinde de rastlanan, birbirlerine karışan özellikleri vardır. Küçük bir köy, zaman içinde bir başka yerleşim birimi olabilir. Türkiye için özel bir yeri olan Karabük kentinin 1935’de 13 haneli ve 100 nüfuslu bir köy durumunda iken, Demir Çelik işletmelerinin kurulmasından sonra önemli bir kent konumuna gelmiştir.
Köy ve kent yaşamı arasındaki ayrım tek bir özellik ya da öğenin sonucu değildir. Bunlar birbirine sıkıca bağlı, işlevsel bağlılıkları olan bir takım özelliklerin ürünüdür. Bu yerleşim birimleri arasında elverişli bir ayrım yapılmak istendiğinde, karşılıklı ilişkileri ve işlevsel bağlantıları tümüyle hesaba katmak zorunluluğu vardır. Kırsal yerleşimler, ülkeden ülkeye farklı adlar verilerek farklı biçimlerde yönetilmektedirler. Yerleşimler tanımlanırken yetersiz olmakla birlikte başka ölçüler ile nüfus temel ölçüt olarak her ülkede kullanılmaktadır. Ülkelerin, kırsal-kentsel yerleşme ayırımında kullandığı nüfus ölçütü 100 ile 40.000 arasında değişmektedir.
Bir ülkenin kendi içinde olduğu gibi, hemen tüm ülkelerde yerleşim yerleri birbirinden farklılık göstermektedir. Yerleşim yerlerinin bu farklılığının başında; nüfus büyüklüğü, coğrafi alan genişliği, sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi gelmektedir. Genelde köyler, belirli doğal ortamlar içinde kurulmuş yerleşimlerdir. Bu yerleşimler, her ülkede birbirinden farklıdır. Köy doğal ortamı ile köydeki yaşam biçimi özellikle tarım uğraşısı arasında oldukça önemli bir bağlantı vardır. Köy olgusu, kendi ilkelerini günlük yaşama sokmuş, kendine özgü belli bir düzen kurmuş kendine özgü bir biçimde kurumlaşmıştır. Bugün, her ülke köy ve köylülük sorunlarını sosyoekonomik konumuna, siyasal rejimine bağlı olarak değişik çözüm yöneltileri (politikaları) ile yürürlüğe konulmuştur. Pek çok ülkede, toprak ve tarım düzeltimi (reformu) olarak adlandırılan düzeltimler ya da dönüşümler, her ülkenin sosyoekonomik yapısına, siyasal rejimine göre birbirinden farklı biçimlerde uygulanmaktadır.
Tarım topraklarının tarım dışı kullanımının artışı ve aşınımı (erozyon) nedeniyle tarım alanları azalmaktadır. Arazi iyeliğindeki dağılımın bozukluğu sonucunda küçük tarım işletmelerinin toplam içindeki payı giderek artmaktadır. Bu durum, kalkınma ve gelişme çabalarını yavaşlatan toplumsal - ekonomik sorunlara neden olduğu gibi, kır-kent arasındaki gönenç düzeyi farkının giderek açılmasına ve kırsal nüfusun kentlere yığılmasına neden olmaktadır. Kırsal nüfusun kentlere göç etmesinin en önemli nedeni kırsal kalkınmanın süreklilik ve kalıcılık temellerine kavuşturulamamış olmasıdır. Bugüne kadar kırsal yerleşimlerde, fiziki plan çalışmalarına önem ve öncelik verilmemiş olmasının da insanların kentlere göç etmesinde önemli payının olduğu söylenebilir. Kırsaldan kentlere yapılan göçün yarattığı sorunlar ve gecekondulaşma bugünde sürmektedir. Girişimciler, üretken ekonomik faaliyet ve istihdam gizilgücü taşıyan somut projelerin gerçekleştirilmesini sağlayacak çözümler, özellikle bu çerçevede besicilik, arıcılık, su ürünleri, bağ-bahçe ürünleri, türlü gıda ürünleri, halıcılık, el sanatları ve benzeri alanlarda faaliyet gösterecek ya da var olan faaliyetini genişletecektir. Tarımın ekonomideki payı giderek azalırken, hala nüfusun çok önemli bir kısmı geçimini tarımla sağlamayı sürdürmektedir. Türkiye’de, tarım topraklarının tarım dışı kullanımının artışı bugün de bütün hızıyla sürmektedir. Tarım toprağı kullanım planlarının bulunmayışı, bu toprakların tarım dışı kullanımının artışı tarım alanlarını hızla azaltmaktadır. Kırsal alanda bulunan köy ve köy altı yerleşmelerinin; yol, su, elektrik, kanalizasyon, sağlıklı içme suyu gibi temel gereksinimler henüz yeterli düzeyde değildir. Türkiye’de, toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesinde; tarımsal altyapının oluşturulması, kaynakların yönetimi ve etkin kullanımına yönelik çalışmalar yeterli düzeyde değildir. Türkiye’de bugüne kadar kırsal yerleşmeler için ülke genelinde belirlenmiş kapsamlı bir yöneltiye ve planlamaya yer verilmemiştir.
Ülkelerin, yerleşim dizgesi ve nüfus dağılışındaki yapı ve düzensizlikler her şeyden önce doğal yapısının bir sonucudur. Türkiye’nin, göze çarpan en ilginç özelliği, yerleşme birimlerinin büyüklü küçüklü ülkenin her yanına nüfus olarak dağılmış olmasıdır. Bu özellik, ülkede nüfus dağılışının ayırt edici bir özelliği olarak kabul edilebilir. Gerçekten Türkiye, jeolojik yapısı, iklimi, yükselti (rölyef), sahip olduğu türlü bitki örtüsü, doğal kaynakları, yaşam koşulları, olanakları ve olanaksızlıkları ile çok farklı bir ülke olup, nüfus, toprak verimi, bitki örtüsü ve dağılışında ki dağınıklık ve düzensizlikler doğal yapısının bir sonucudur. Türkiye nüfusunun dağılışında, yükselti ve iklimden başka su kaynakları ile öteki bir takım öğelerinde etkisi vardır. Türkiye’de, kırsal yapıdan kentsel yapıya yönelme 1950’li yıllardan başlayarak giderek hızlanmıştır. Yapılan ilk nüfus sayımı (1927 yılı) sonuçlarına göre nüfusun %24’ü kentlerde yaşarken, 2017 yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımına göre ise nüfusun %97.3 kentlerde yaşamaktadır.
Türkiye’de planlı dönem öncesi kırsal yerleşmelere yönelik hemen her alanda çalışmalar yapmıştır. Ülke, 1960’lı yıllardan itibaren sosyoekonomik kalkınmasını plana bağlamıştır. Bu güne kadar yani elli beş yıllık sürede (1963-2018 döneminde) on kalkınma planı uygulamıştır. Türkiye de, kırsal yerleşim düzeninin yarattığı sorunların çözüme ulaştırılması için, “Kalkınma Planları” ile farklı yöneltiler (politikalar) uygulanmıştır. Türkiye, 2018 yılı sonuna kadar kalkınma planlarının dokuzu beş yıllık, birisi yedi yıllıktır (Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı). Türkiye’de, kırsal yerleşim düzeninin yarattığı sorunlara kalkınma planlarında farklı yöneltiler (politikalar) ile yer verilmiştir.
Bu kalkınma planları ile kırsal yerleşmeler için farklı siyasalar, farklı yöneltiler uygulamıştır. Yarım yüz yılı aşkın bir sürede uygulanan on kalkınma planını iki kümede ele alınarak daha gerçekçi bir biçimde değerlendirme yapılabilir. İlk dört plan dönemi (1963-1983), kırsal yerleşim düzenine farklı modeller ile yaklaşmışlardır. Sonraki yani 1984’den sonra uygulanan kalkınma planlarından daha farklı yaklaşımlarla sorunları ele almışlardır. Bu dört kalkınma planı, kırsal yerleşmelerin sosyoekonomik kalkınması için yeni modeller ile olaya yaklaşmak istemişlerdir.
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1963-1967): BBYKP’nin “Toplum Kalkınması (Köy Kalkınması)” modelini sunmuştur. Devlet Planlama Örgütü tarafından başlatılıp, Köy İşleri Bakanlığınca sürdürülen “Toplum Kalkınması” çalışmaları, öz itibari ile devlet ve halkın gönüllü işbirliğine dayalı bir uygulamadır. Başka bir anlatımla; toplum kalkınması türlü hizmet ve çalışmaların yapılması, başta kooperatif örgütleri olmak üzere, dernek gibi örgütlerin kurulması, yönetim ile toplulukların işbirliğinin sağlanmasını içeren çalışmalardır. Bu model ile yığınlar eğitilecek, birlikte çalışmaya yöneltilecek, toplum yapısında istenen değişikliklerin gerçekleşmesini sağlayacak, toplumsal enerjiyi yaratıcı bir biçimde harekete geçirmeye neden olacak bir kırsal kalkınma yöntemidir. Köy Kalkınması, hizmetlerin görülmesinde gereksiz yere kaynak ve insan gücü harcanmasını önleyici önlemlerin alınmasını, halkın gönüllü olarak hizmetlere katılmasını, hizmetlerden daha çok sayıda insanın yararlanmasını sağlayacaktır. BBYKP’ye göre, köye yapılacak gerekli yatırımların sosyoekonomik yapıya ve gereksinimlere uygun olarak yürütülmesi toplum kalkınması izlenceleri ile sağlanması öngörülmektedir. Toplum kalkınmasının dayandığı kimi temel öğeler vardır. Bunları üç kümede toplamak olasıdır: Gönüllülük, destekli imece ve yerel toplumun tümleşikliğidir. Gerçekte bu üç öge, birlikte ve birbirini tamamlayan, birbirine güç veren öğelerdir. İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (İBYKY) (1968-1972); Bu kalkınma planı toplum kalkınmasını farklı bir yaklaşımla ele almıştır. İBYKP, köy ve köy sorunlarına, BBYKP’de olduğu gibi plan içeriğinde ayrı bir “Toplum Kalkınması” (Köy Kalkınması) bölümüne yer vermemiştir. İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (İBYKP); Köy ve köy sorunlarına ayrı bir bölümde yer vermiştir. Planda “Küçük Toplum Birimlerinde Teşebbüs Gücünün Geliştirilmesi Programları” başlığı ile “Toplum Kalkınmasını” ele almıştır. Toplumun küçük birimleri ile kamu yönetiminin kalkınmaya yönelmiş bir işbirliğini sağlamak için, karşılıklı yardım ve destekli çalışma anlayışının geliştirilmesini öngörmüştür. İBYKP, her ne kadar toplum kalkınması başlığını kullanmamış olsa da, toplum kalkınması yönteminin, hem halk hem de kamu yönetimi yönünden bir eğitim ve örgütlenme işi olduğunu belirtmiştir. Bu plan şiddetli bir gereksinim olarak duyulan kimi konularda halk ile tartışılarak hazırlanan programlar içinde halk katılımının yüksek olduğunu belirtmiştir. Köy alanlarında başlamış olan bu çalışmalardan başka kentsel yörelerde, özellikle gecekondu alanlarında toplum kalkınması yönteminin denenmesi ile ilgili araştırma projesi de ele alınmıştır. Küçük toplum birimlerinde girişimci gücünün geliştirilmesi izlencelerinde halka verilecek eğitimde yeni uygulayım bilimin kullanılacağına da planda yer verilmiştir. Plan, ayrıca kırsal kalkınmada görev alacakların eğitim üzerinde durulacağını da belirtmiştir. Kamu personeli ile toplum kalkınmasında görevli personelinin toplum kalkınması izlenceleri ile ilişkili olarak yönlendirilmeleri ve eğitilmeleri için “Toplum Kalkınması ve Mahalli İdareler Enstitüsü” kurulacağı İBYKP’de ön görülmüştür. İBYKB’nin toplum kalkınmasını tümüyle terk etmediği görülmektedir. Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1973-1977): Bu plan (ÜBYKP) döneminde, toplum kalkınmasına yer verilmemiştir. ÜBYKP, için Devlet Planlama Örgütünün hazırladığı “Köy ve Köy Sorunları Raporu” küçük toplum birimlerinde girişim gücünün geliştirilmesi izlencesine, yer vermiştir. ÜBYKP, DPT Sosyal Planlama Dairesi tarafından hazırlanan bir yazanakta, “Toplum Kalkınması” yönteminin başarılı olmadığı gerekçeleri ile belirtilmiştir. Plan, köy kalkınmasında zaman, eşgüdüm ve akçalı olanaklarla ortaya çıkan, karşılaşılan güçlükleri en az düzeye indirmek, ereklenen kalkınmayı kısa sürede tamamlayabilmek için uygulanan izlenceler arasında yerel düzeyde eşgüdüm sağlanmasını öngörmüştür. Bu amaçla İl Mahalli Planlaması (İLMİP) çalışmalarından yararlanılacağı belirtilmiştir. Ancak, sayısı oldukça çok ve dağınık bulunan kırsal yerleşimlerin kalkınması yalınızca yerel yönetim kuruluşlarının gerçekleştirebileceği bir sorun değildir. Köyün toplumsal, ekonomik ve ekinsel kalkınmasında altyapı gereksinmelerinin giderilmesinde götürülecek işgörülerde halk katkısından yararlanılması ÜBYKP’de de öngörülmüştür. Daha önce belirtildiği gibi, kırsal yerleşimlerin oldukça dağınık ve sayısal çokluğu kamunun hizmet götürmesini güçleştirdiği gibi, hizmetlerin maliyetini de çok yükseltmektedir. Bu planın kırsal yerleşimleri düzenlemede gündeme taşıdığı “Merkez Köy” olgusudur. Kamunun sunduğu hizmetlerden daha geniş yığınların yararlanmasını sağlamak ve kırsal yerleşim düzenini geliştirmek için merkez köyler oluşturulacağını öngörmüştür. Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983): DBYKP tarımsal gelişme ile kırsal yerleşmeleri özdeş saymıştır. Bu kalkınma planı, kırsal kesimin sosyoekonomik yapısını düzenlemek için, köye dayalı sorunların, yerleşme düzeni açısından çözümler öneren bir yaklaşımı benimsemiştir. Bu kalkınma planı köye yönelik konu üzerinde ayrıntılı biçimde üç öğe ile durulacağını belirtmiştir. Bunlardan birisi “Köykent” yaklaşımıdır. İkincisi kırsal kesime yönelik örgütlenme (Kooperatifleşme)’dir. Üçüncüsü halk sektörüdür. Tarımdan sanayi toplumuna köylünün katkısıyla sağlıklı bir geçiş sağlamak; köylünün kalkınma olanaklarını, üretim gücünü, gelirini, kırsal alanda gelişmeyi hızlandırarak yaşam düzeyini yükseltmek için kimi araçlardan yararlanmayı benimsemiştir. Bu kırsal yapıyı düzeltme araçları: Etkili bir toprak düzeltimi (reformu); demokratik kooperatifleşme köylüye dönük devlet düzenlemesi; Köykentler yoluyla yeni bir üretim düzeninin kurulmasıdır. Bu kalkınma planı, köylünün üretim gücünü ve gelirini artırmak için bu dört kümede toplanan öğeleri araç olarak kullanmayı saptamıştır. Toprak düzeltimi ile tarımdaki toprak ve gelir adaletsizliğini gidererek toplumsal adaleti sağlamayı amaçlamaktadır. Aynı zamanda topraksız köylüyü topraklandırmak istemektedir. Demokratik kooperatifleşme yolu ile öncelikli olarak dar - orta gelirli küçük üreticilerin ileri tarım teknolojisinden yaygın ve etkin olarak yararlanmasını sağlamaktır. Plan, devlet desteği ile daha çok tarım girdilerinde, tarım fiyat politikasını düzenleme, düşük faizli kredi sağlama, tarımsal örgütleme gibi konularda devletin sağlayacağı olanaklardan çiftçiyi güçlendirmek, gelir düzeyini yükseltmeyi amaçlamıştır. Köykent yaklaşımı yalnızca yeni bir yerleşim biçimi, yeni yönetim biçimi değildir. Amaç, kırsal kesimde yaşayan köylünün özlemine uygun bir yaşam düzeni sağlamaktır, Köykent düşüncesinin temelinde, toplumsal, ekonomik ve siyasal nedenler vardır. Köykent belli köy kümeleri içerisinde uygun merkezler seçerek o merkezler ile çevre köylerinin bu merkezlerdeki hizmetlerden yararlanmasına katkı sağlamaktır. Köykentlerin amaçları DBYKP’de oldukça geniş biçimde açıklanmıştır. Bu amaçlar: Çiftçinin üretimini artırmak; çiftçinin, girişim yeteneklerinin geliştirilmesine katkı sağlamak; kırsal yerleşimin her türlü kaynaklarını değerlendirmek; kırsal yerleşimlerdeki işsizliği azaltmak, yeni iş olanakları yaratmak; kırsal yerleşim nüfusunun daha düşük maliyet ile temel gereksinimlerini karşılamaktır. Bir ölçüde kentlere nüfus yığılmasını önlemek ve kentleşmeye katkı sağlamak; yeni teknolojilerin kullanımını yaygınlaştırmak ve bunları çiftçiye tanıtmaktır. Köykent, oldukça çok amacı birlikte gerçekleştirmek isteyen bir kırsal kalkınma, modelidir. Çok amaçlı bu modelin, ekonomik, toplumsal, yönetsel, örgütsel ve kırsal kesimde yerleşme gibi işlevleri de vardır. Köykent yeni bir yerleşim merkezi değildir. Köykent var olan bir köy olabileceği gibi, bugün var olan köylerin dışında merkezi bir yerde de kurulabileceği öngörülmektedir. Köykentin nerede kurulacağına devlet karar vermeyecek, doğrudan köylerin halkı karar verecektir. Devlet ancak köykent için yer seçimi yapılırken, nelere dikkat edilmesi konusunda yardımcı olacaktır. Köykent oluşumunda temel görüş halkın görüşüdür.
Türkiye, uzun sayılabilecek planlı kalkınma döneminin ilk yirmi yılında ekonomik, toplumsal, ekinsel ve öteki birçok alanlarda oldukça zengin planlama deneyimine sahip olmuştur. Bu dört kalkınma planı ile kırsal yerleşim düzenini çağın koşullarına uygun, adil bir gelir dağılımı ve insanca bir yaşam düzeni kurmayı tasarlamıştır. Fakat bu kalkınma planları ile uygulamak istediği modellerin hiç birini uygulayamamıştır. Ülkede yaşanan siyasi istikrarsızlığın bunda önemli payının olduğu söylenebilir. Planlı dönemin bu ilk yirmi yılında (1963-1983), ülkenin siyasal yaşamında 19 hükümet görev yapmıştır. Bu hükümetlerden yalnız birisi kesintisiz altı yıl (27 Ekim 1965-12 Mart 1971) görevini sürdürebilmiştir. İlk yirmi yıllık dönemde yaklaşık 3,5 yıl (12 Eylül 1980-7 Kasım 1983) görev yapan sıkıyönetimli askeri hükümet bir tarafa bırakılırsa, 17 hükümet kalkınma planlarını uygulamaya çalışmıştır. Bu hükümetlerin tümü koalisyon hükümetleridir.
Ülkemizde, 1984-2018 yılları arasında altı kalkınma planı daha uygulanmıştır. Bu kalkınma planlarının hepsinde kırsal kalkınma için birbirine benzer konulara yer verilmiştir. Kırsal yerleşimlerde kalkınmanın sağlanması için; kırsal yerleşimlerin en önemli ekonomik geçim kaynağı olan tarım kesiminde iyileştirmeler yaparak verimsizlik sorunlarını azaltmak, köylünün gelir düzeyini yükseltmektir. Kırsal kalkınma planı hazırlamak, kırsal yerleşimlerde örgütlenme kapasitesini genişletmek, tarımda sulama altyapısını geliştirmek, tarım ürünlerinin pazar alanını genişletmek, kırsal kesim toprak ve su kaynakları gizilgücünü ortaya çıkarmak, yerel düzeyde kuruluşlar arası işbirliğini geliştirmek, kırsal yerleşmelerin altyapılarını iyileştirmek gibi konulara hemen her kalkınma planı yer vermiştir. Planlarda yer alan hizmetlerin çok az bir kısmı gerçekleştirilebilmiştir. Türkiye yönetim yapısı içinde, kırsal kalkınma yöneltilerinin uygulanmasını sağlayacak etkin, verimli çalışan, halkın katılımına yer veren, demokratik, çoğulcu, özerk bir ilçe yerel yönetiminin kurulması önemli bir zorunluluktur. Bu olgu, kırsal alanda hem gelişmenin hem de demokratikleşmenin ön koşuludur.
Bildirinin amacı: Türkiye’de uygulanan kalkınma planlarının, kırsal yerleşim düzenine yaklaşımlarını ortaya koymaktır. Bildirinin varsayımı: Kalkınma planlarında kırsal yerleşmelerin, kentlerle birlikte toplumsal ve ekonomik kalkınmanın bir öğesi olarak ele alınmamış olmasından dolayı kent ile köy arasındaki gelişmişlik farklılığının en az düzeye indirilmesi için beklenen başarı sağlanamamıştır. Bildiride: tarihsel, betimsel ve istatistiksel yöntemler birlikte kullanılmıştır.
Anahtar sözcükler: kır, kent, planlama, yerleşme, tarım, ekonomik.
1. GİRİŞ
Tarihte ve tarih öncesinde, ne kadar gerilere gidilirse gidilsin insanın topluluk içinde yaşadığı görülmüştür. Bu toplulukların yalın biçimde de olsa az çok örgütlenmiş oldukları bir takım alışkanlıklara, geleneklere ve toplumsal inançlara sahip oldukları hakkında kimi bilgilerin olduğu bilinmektedir. Bu konularda söylenebilecek ilk bilgi veren en önemli kesinlik, insan topluluklarının doğa ile çok sıkı ilişkiler içinde olmalarıdır. İnsanlık tarihinin paleolitik dönemden neolitik döneme geçişi, insan toplumları için çok önemli bir dönüm noktasıdır. Arkeolojik bilgilere göre, insanın neolitik döneme geçişi M.Ö on bin yıllarına dayanmaktadır. Köy yerleşmelerinden önce, insanlar barınma yeri olarak mağaraları kullanmışlardır. Neolitik dönem, insanın ekinsel evriminde farklı tarihlerde yaşanmış önemli bir evredir. Çünkü insanın neolitik döneme geçişi ekinsel birikimini artırmıştır. Köy, her şeyden önce belirli doğal ortamlar içinde kurulmuştur. Köyün kurulmasında, doğa kurucu öğelerin en önde, başta gelen olmuştur. Köy topluluğu, organik bir biçimdir. Köyde, özel iyelik ilişkiler yanı sıra ortak kullanıma ayrılmış ortak hizmetler ve ortak iyelikler vardır. Henri Lefebvre köyü şöyle tanımlamıştır ”Köy topluluğu, tarihsel olarak belirlenmiş, özel koşullara göre toprağa sahiplenmiş bir aileler bütününü örgütleyen bir toplumsal küme biçimidir. ”Köy yönetimlerinin varlığı, tarih öncesi 5000’li yıllardan daha gerilere dayanmaktadır. Bu yerleşim yeri, öncelikle insan toplumunun evriminde çok önemli bir aşamadır. Kentlerin ortaya çıkışına hem nüfus olarak hem de alan olarak büyümesine önemli katkısı olan yerleşim yerleri köylerdir. Ülkemizde, 1950’li yıllara kadar yoğun bir köy yaşamı sürmüştür. Türkiye’de, sanayileşme, kentleşme ve hizmet kesimlerinde hızlı gelişme olmasına karşın, ülke ekonomisinde tarım kesiminin ulusal gelirdeki payı göreceli olarak azalsa da, kırsal alanların ülke genelinde sosyoekonomik yaşamdaki önemi bugünde korunmaktadır. Kırsal kalkınma, köy-kent arasındaki farklılıkların bir dengeye kavuşturulmasını, köylüyü yerinde kalkındırmayı, göçü önlemeyi, işlendirmeyi (istihdam) ve temel sorunları yerinde çözmeyi amaçlamaktadır.
Makalenin tümünü okumak için lütfen tıklayınız
Yorumlarınızı Bizimle Paylaşın
Sadece üyelerimiz yorum yapabilir, hemen ücretsiz üye olmak için Tıklayın