ÜLKEDE SU BARIŞI DÜNYADA SU BARIŞI 

Genel

Yanıltmacanın böylesine "Hayır" Desek de ....

YANILTMACANIN BÖYLESİNE “HAYIR !”  DESEK DE…

Yücel Çağlar

Orman Mühendisi

Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) web sitesini açtığınızda karşınıza ilk olarak bu görüntü çıkıyor. Siyasal iktidarın böylesi yanıltmacalara çok gereksinmesi var. OGM de, deyim yerindeyse “topal eşeğiyle kervana katılmaya” çabalıyor. Ağaçlandırma yapmak, yurttaşlarımız arasında tutkuya yakın bir yönelim çünkü. Biliyorum; çoğu kişi; “- OGM de elinden geleni yapsın, bir tane olsun daha çok fidan diksin canım, bunun ne gibi bir sakıncası olabilir?” İnanın, bence de hiçbir sakıncası yok; dahası gerekeni gerektiği gibi yapsın, hani derler ya, “canımı alsın” ! Ama “canımı almadan” önce bir kezcik olsun gerçekleri de açıklasın.

Siyasal iktidar yine bildiğini okuyacak kuşkusuz. 2000’li yıllarda ağaçlandırma çalışmalarını hep böyle yaptılar ve yaptırdılar çünkü: Öyle ki orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmalarını bile popülist söylemler ve uygulamalarla yürüttüler. Dolayısıyla hem büyük kaynak savurganlıklarına hem de çeşitli ekolojik, kimi durumlardaysa toplumsal sorunlara yol açtılar. Özellikle baskıcı dönemlerde yoğunlaştırdıkları bu uygulamaları sırasında yurttaşlarımızın ağaç, orman ekosistemi, ağaçlandırma tutkusunu, deyim yerindeyse tepe tepe kullanabildiler. Yurttaşlarımızın çoğunluğu ise siyasal iktidarın bu uygulamalarına bilerek ya da bilmeden katılıyor ya da katkıda bulunuyor ne yazık ki. Çoğu yurttaşımız orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmalarını bile rastgele yerlere, rastgele ağaççık ve ağaç türlerinin dikilmesi olarak algılıyor. Oysa, siyasal iktidarın bu alanda da yaptıkları günümüzde artık işbilmezlik ya da aymazlık sınırlarını aşıp hukuk tanımazlık, “devlet ormanı” sayılan yerlerin yağma edilmesi boyutlarına ulaştı.

“Kutsal” bir günümüz daha olmuştu: “Milli Ağaçlandırma Günü” !

2019 yılında özellikle İzmir’de çıkan büyük orman yangınlarını anımsıyor olmalısınız; hani kamuoyu da büyük tepki göstermişti. OGM ise, adı sonradan “Bugün Fidan Yarın Nefes” yapılan “11. Ayın 11’inde Saat 11’de 11 Milyon Fidan” etkinliği düzenlemişti. İşte o günlerde bir yurttaşımız Cumhurbaşkanı’na yazdığı iletiyle;

Bir fikrim geldi. Biz neden 'Ağaç Dikme Bayramı' ilan etmiyoruz. Her yıl bir gün ayıralım, çoluk çocuk maaile, 82 milyon ağaç dikelim. Hem dünyaya örnek olalım hem gelecek nesillere yemyeşil bir ülke bırakalım

önerisinde bulunmuştu. Kendisine gelen önerilere çok önem veren (!) Cumhurbaşkanı ise 7 Kasım 2019 günü yayımladığı bir genelgeyle 11 Kasım’ın “Milli Ağaçlandırma Günü” olarak değerlendirilmesini buyurmuştu. İlgili bakanlık da bu buyruk doğrultusunda bir “seferberlik başlatmıştı”. Sonunda 232 647 fidanın dikildiği Endonezya'nın kırdığı “bir saatte en fazla fidan dikme” dünya rekoru, Çorum'da üç bin kişinin 303 150 fidanla dikmesiyle yenilenmişti. Ne güzel değil mi ? Peki ya dikilenlere ne oldu; sormayacak mıyız?

Soracağız, sormalıyız kuşkusuz !

Ağaçlandırma, özellikle de orman ekosistemi oluşturmak amacıyla ağaçlandırma yapmak çokça sanıldığı gibi fidan dikmeye ya da tohum ekmeye indirgenebilecek bir etkinlik değildir; zorlu bir süreçtir: Öncelikle; • ağaçlandıracak yerin özellikle ekolojik koşulları ile ağaçlandırma amacının belirlenmesi, • amaca uygun ağaççık ya da ağaç türleri ile dikim ya da ekim tekniği ve teknolojisinin seçilmesi, • işgücünün eğitimi, • sürecin yönetimi vb işlemlerin bütüncül ve sıra düzenli olarak planlanması, yanı sıra, • uygulama projelerinin hazırlanması gerekir. Ek olarak; • ağaçlandırılan alanın korunması ve bakımının aksatılmaması, • oluşturulacak ağaçlıklı alandan ya da orman ekosistemlerinden yararlanma düzenin oluşturulması da zorunludur. Bu türden ekolojik, teknik ve yönetsel gerekler yeterince yerine getirilmediği ya da getirilemediğinde çeşitli sorunlar gündeme gelebiliyor. Daha açık bir söyleyişle, çoğu durumda, deyim yerindeyse “kaş yaparken göz çıkarılabiliyor”. Yaygın kültürel özelliklerimizden birisi de bu olsa gerek: Yapıp edilenleri hemen hemen hiç denetlemiyor, yol açtığı sonuçları gerektiğince sorgulamıyoruz. Bu nedenle de en büyük yıkımlar bile çoğu zaman sorumlularının yanına kalıyor. İşte orman yangınları ile su taşkın ve baskınları, işte madencilik öldürümleri ile tren kazaları, işte neredeyse durup dururken çöken yapılar ile yollar… Neredeyse tümüyle “acıyı bal eyleyen” bir topluma dönüştük.

Hiç olmazsa gerçeklerle gerektiğince yüzleşebilsek…

Çoğunlukla yüzleşemiyoruz ne yazık ki ! Oysa günümüzde bu o denli kolaylaştı ki; birazcık cesaret, birazcık emek ve özveri yetebilecek… Örneğin, siyasal iktidarın yanıltıcı söylemlere, açıkladığı gerçekçi olmayan verilere karşın son birkaç yılın ağaçlandırma gerçekleşmelerine bir bakar mısınız: 2016-2018 döneminde yılda ortalama 54,1 bin hektar olan ağaçlandırma miktarı, 2019-2021 döneminde 50,4 bin hektara düşmüştür. Oysa 2016-2018 döneminde yılda ortalama 2678 orman yangını çıkmış, ortalama 7400 hektar orman ve maki ekosistemi de zarar görmüştür. Buna karşılık, 2019-2021 döneminde yıllık ortalama yangın sayısı 2960 ama zarar gören alan 57,3 bin hektar olmuştur. Başka bir söyleyişle; “Milli Ağaçlandırma Günü” buyruğunun verildiği 2019 yılında yapılabilen ağaçlandırma miktarı, 33,6 hektarla son yirmi yılın en düşük düzeyinde olmuştur. 2021 yılındaysa yangınlarda toplam 139,5 bin hektar orman ve maki ekosistemi zarar görmüşken ağaçlandırılan toplam alan 65,2 bin hektarda kalmıştır. Belirteyim: Bunlar OGM’nin resmi verileridir.

Gelelim “devlet ormanı” sayılan yerlerde oluşturulan odun tarlaları ile meyve bahçelerine…

Biliyor musunuz OGM, 1990’lı yıllardan bu yana neler yapıyor; örneğin gerçek ve tüzel kişilerin bozuk ya da verimsiz “devlet ormanı” sayılan yerlerde özel meyvelik ya da özel odun tarlaları oluşturmaları için de izinler veriyor; evet evet, özel odun tarlaları ile ceviz, kestane, badem vb meyve bahçeleri, zeytinlikler oluşturabilmelerine… Yine OGM’nin verileriyle söyleyeyim: Bu amaçla izin verilen “devlet ormanı” sayılan arazi genişliği 1986-2021 yılında toplam 151,4 bin hektara ulaşmıştır. Ki bu miktarın %81’i 2003-2021 döneminde gerçekleşmiştir. Siyasal iktidarın 6831 sayılı Orman Kanunu’nda aynı dönemde yaptığı toplam 29 değişiklik ile getirdiği 12 ek maddenin çoğunluğu, “devlet ormanı” sayılan arazilerde madencilik ve turizm yatırımlarının yanı sıra bu gibi etkinliklere verilen izinlerin kapsamının genişletilmesine yöneliktir.

***

Ülkemizde “devlet ormanı” sayılan araziler ile 1937 yılından bu yana yürürlükte olan devlet ormancılığı düzeni, özellikle 1950’den sonra siyasal iktidarların “arka bahçesi” işlevini görmüştür. Ancak, bu durum 2000’li yıllarda yeni boyutlar kazanmıştır. Öyle ki, orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmaları bile, “devlet ormanı” sayılanlar başta olmak üzere kamu arazilerinde büyük bir talanının aracına dönüştürülmüştür. Ağaçlandırma “günleri”, “haftaları” ya da “bayramları” vb etkinlikler ise artık daha çok bu dönüşümlerin gözlerden kaçırılabilmesine katkıda bulunmaktadır. Öncelikle yapılması gerekenlerden biri de “kimler nerede, hangi amaçlarla ve nasıl ağaçlandırırsa ağaçlandırsın” koşullanmışlığı ile sığlığından kurtulmak, bu alanda yapılanı ve yapılmayanı tüm boyutlarıyla sorgulamaktır

Ne deniyordu:

Peki inanıyor musunuz? İnanıyorsanız eğer, “kolay gelsin” öyleyse ! Başka neleri nasıl söyleyebilirim ki? Tamam, buldum: “Umarım hayırlara vesile olur”

Yorumlarınızı Bizimle Paylaşın

Sadece üyelerimiz yorum yapabilir, hemen ücretsiz üye olmak için Tıklayın

(E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır)
Yorumu Gönder
Henüz Yorum Yapılmamış