ÜLKEDE SU BARIŞI DÜNYADA SU BARIŞI 

Genel

Suları Nasıl Tükettik- TEMA İş Bankası Yayınları -Gürani Koç -My Voice

3 Ekim 2018 SULARI NASIL TÜKETTİK? Türkiye İŞ Bankası Kültür yayınları- TEMA ISBN: 978- 9944- 88- 787- 8 BİRİNCİ KİTAPCIK SULARI NASIL TÜKETTİK? Birçok yazar ve dünyadan derlenmiş çok değerli gözlemler, bilgiler bu  kitapta toplanmış. Kitap ,Vatikan’ın gizli dosyalarından bahsetmiyor yada yönetimdeki insanların anlatılmamış hikayelerini okura “conspiracy” macerası olarak da anlatmıyor. Gerçeklere değinmiş bir kitap var elimde... Kitap iki kısımdan oluşuyor: Suları nasıl tükettik? Bölümünü Sandra Postel yazmış. Ve çok da iyi yapmış. Sandra çevre ve iklim ve su konusunda değerli kitapları olan bir yazar. Eğer fırsatınız varsa TV kanalları için belgesel haline getirilmiş eserlerini edinin ve çevrenizdekilerle de paylaşarak onları da eğitin. Ekosistemin durumunun tartışıldığı giriş bölümünden sonra, Hasar tespitini özetleyen “Hasar tespiti- Bu noktaya nasıl geldik?” başlığı altında 1950’ lerden, dahası II. Dünya Savaşı sonrasındaki gittikçe artan ticari ve ekonomik gereksiz aşırı hareketlilik, tatlı su ekosistemleri üzerindeki olumsuz etkilerini de “Metin kutusu 2” de topluca okuyucuya sunuyor: İnsan faaliyetleri: Arazilerin dönüştürülmesi ve Bozulma Baraj Yapımı Set ve Kanal yapımı Nehir yataklarındaki büyük ölçekli değişiklikler Yer altı sularının çekilmesi Kontrolsüz kirlilik İklim değiştiren hava kirleticilerin salınımları Egzotik türlerin yaygınlaşması Nüfus ve tüketim artışı   Hatırlarsanız bu konuları tek tek araştıran ve inceleyen ve korumacılık alanında faaliyet göstermek için Türkiye’de de birçok Svil Toplum Örgütü oluştu. Artık bölgesel veya büyük şehirlerde yaşayan insanımız bu konulara da her ne kadar doğası gereği bireysel olarak korumacı olsa da (Tarımsal hayatın ve toprakla uğraşmanın verdiği geleneksel tavır) beraber, belli bir program dahilinde yapılacak faaliyetin İHTİYAÇ olduğunu görmeye başladı. Böylece, bu konuda beraber, toplu yapılacak çalışmaların daha verimli sonuçlar vereceğini önemsemeye başladı. Trendi yüksek yada yerel televizyonlarda yapılan çevre konusundaki duyarlılığa teşvik edici programlar daha çok izlenmeye başladı. Sandra Postel kitabın” Güvenli İçme Suyu için Su Havzaları” bölümünde “Su havzaları” diyor. Evet, kalkınma matematiğinin kutsallaştırıldığı günlerde baraj yapmak çok önemliydi. Hala çok önemli. Fakat suyu toplayarak bu yatağında gezinen tatlı ve yararlı birçok havza oluşturan nehrin suyunun bir bent tarafından hapis edilmesinin uzun vadede yaratacağı tahribat korkutmaya başladı. Bu korku nedensiz değil. Sandra okuyucuyu havzayı destekleyin derken bunun geçerli sebeplerini de okuyucuyu eğiterek sunuyor. “Ekosistem Güvenliği Sayesinde Gıda Güvenliği” bölümü tam da dananın kuyruğunun koptuğu yer. Çünkü karşımızda hukuksal gerekçeler üzerine temellendirilmiş ha bre doğal kaynakların tacizinin maksimizasyonu Maltus’ un (her ne kadar teoreminin yanlış anlaşıldığı konusu hatırlatılırsa da) http://www.bbc.co.uk/history/historic_figures/malthus_thomas.shtml teoremini tam da bu paranoyak (phobia ) üretimi ve sonucunda izansız tüketimi delice körüklemesi var. Karşımıza gıda güvenliğinin geleceğinin de tehlikede olduğunu Sandra Postel tüm dünyadaki bir çok bölgeye temas ederek bize büyük bir resmi seyrettiriyor. Benim de üzerinde özellikle önemsediğim bir bölüm var ki özellikle dikkatli olunması gerekiyor: Pirinç ekimi ve ekim alanlarının orman alanlarına tercih edilerek hukuksal bir temel yaratılarak pirinç ekimine açılması. “Tehditleri azaltmak, esnekliği korumak” konusunun devamında, bence çok ilginç bir bölüm başlığı ile kitabın birinci bölümü bitiyor “21 ci Yüzyılda Su politikalarını tanımak” Sandra su politikalarını güncellemek için 12 öncelik maddelemiş bununla kitapçığını bitiriyor. İKİNCİ KİTAPCIK OKYANUSLAR TEHLİKEDE DENİZLERDEKİ BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUMAK Michelle Allsopp, Richard Page, Paul Johnston, David Santillo Green Peace şemsiyesinde buluşmuş analitik danışmanlık ve çokça da laboratuvarlarında çalışmış bilim insanı kafadarlar diyelim J Önsöz beni çok kötü çarpan bir cümleyle başladı; Dünya okyanuslarının durumunu yakından bilenlerin iyimser olmasına imkan yok. Önce abartılı buldum. Yani yüzde yetmişi su olan bir gezegende, sular mutlaka bir şeyler yapıp kendilerini temizliyordur. Fakat sonra birebir yüzdüğüm ve çok yakınında olduğum dünya denizlerini düşündüm. Kendimi çok çaresiz ve kötü hissettim. Sanki elimde olanağım vardı da çok değer verdiğim bir varlık için kullanmadığımı yada bilerek ihmal ettiğimi hissetim ve inanın suçlandım. Bu duygularla ikinci kitabı sizlerle birlikte okuyorum. Denizlerde tehdit altında olan önemli çeşitlilik alanlarının global olarak paylaşıldığı “Okyanuslardaki Çeşitlilik” derin denizler, açık okyanuslar, kıyı bölgeleri; mercanlar, resiflerin durumu, mangrovlar ve deniz bitkileri konusundaki çarpıcı bilimsel veriler ve ölçülebilen istatistiklerini vererek sonuçlanıyor. “Balık tarlalarının tükenmesinin yarattığı tehlikeler”  bilin bakalım neden bahsedebilir? Tabii ki Trol usulü avlanmanın ve yol açtığı deniz dibi dağlarının ve üstünde yaşayan bütün deniz canlılarının yok edilişi ve bölgenin nasıl çölleştiğinden. İşin ilginç bölümü bu tür avlanmanın sonucunda gelen yasak bölgedeki gözlemler göstermiştir ki yıllarca hiç bir balık yeniden uğramamış ve ikinci bir şans vermemiştir. Deniz canlıları bizden daha da nazik ve duyarlı galiba? Türlerinin yok olması pahasına o trolün yapıldığı alana bir daha uğramıyorlar. Zaten uğrasalar ne bulacaklar ki. Daha önce uğradıkları mercanlar, resifler dip trolüyle birlikte dondurucu teçhizatıyla donatılmış gross tonluk avlanma şilebinde pazara doğru yola çıkmış durumda. Tabii 155 türün avlandığı dip trolünde ölmekte olan 309 türün geriye atılması (Akdeniz’de) israfını dikkatlice düşünmek gerekiyor. Denizlerdeki doğal balık ortamlarının teknik terim olarak çökmesinden bahsediyorum. İnsan yapımı balık tarlalarına yetiştirilen balık yemi sektörünün yarattığı tehlikenin dışında deniz ekosistemlerine yönelik tehditler bilim insanı bu ekip tarafından şöyle sıralanmış; Yavrulayabilecek balıkların tükenmesi, Doğal ortam kaybı, Atıklar, Kimyasal kirlilik, Yerli olmayan türlerin ortama sızması, Hastalıklar, “Değişen iklim, değişen denizlerde” içinden çıkılması gittikçe on binlerce parametrenin değerlendirilmesini gerektirecek ve çıkmazı (deadlock) önümüze koyacak 21 ci yy.da. Çünkü iklimdeki değişmeler dünyanın her ortamını, ilişkilerini değiştirecek. Su ekosistemlerininkini de. “Denizleri kirletmek” i herhalde en hazin bölümlerinden biri olarak anımsayacağım. Poliklor bifenill gibi kimyasallardan mı, radyoaktif kirlilikten mi, aşırı oksijen kaybından dolayı giderek artan denizlerin Ölü Bölgelerinden mi, petrol sızıntıları ve tanker balast suları mı ve gittikçe artan oranda denizlerde seyir halinde bulunan plastik ve sentetik maddeler mi… liste uzun ve ümitleri kırıcı düzeyde. Kitap, öneriler ve neleri hedefleyebileceğimiz hakkındaki yazılarla son buluyor. Sizin için başlıkları hatırlatacağım. Ama öncelikle yazmak istiyorum: dünya denilen kitabı okuma eylemine ara vermeyen ve neler yapabilirim sorusunu aklından çıkarmayan; tabiatıyla uygulamak için adım atmakta geç kalmayan sizleri mutlu görmek arzusuyla iyi günler diliyorum. “Denizlere Özgürlük” bölümü oldukça yüklü. Bizi ilk karşılayan paradigma değişikliğinin dayatması. Başlıklar şöyle   Küresel Deniz Koruma Alanları Ağı- Denizlerde Milli Parklar, Açık Denizlerde Hakkaniyetli ve Sürdürülebilir (Sustainable) bir Yönetim Sağlamak, Adil ve sürdürebilir balık tarlaları, Deniz kuşları, kaplumbağalar ve Deniz memelilerinin yan- Av Olmasını azaltmak, Deniz Ürünleri Tüketicilerini ve Balık Çiftliklerini Hedeflemek, Deniz Kirliliği ile Savaşmak,   Esenlikler dilerim.
  1. Gürani Koç
  Notlar: 1- “Ulusların Zenginliği 'nin ana konularından bir tanesi, serbest piyasanın her ne kadar karmaşık ve denetsiz gözükse de aslında sözde bir "görünmez el" tarafından doğru miktarda ve çeşitlilikte üretim yapmak için yönlendirildiğidir- http://www.turkcewiki.org/wiki/Adam_Smith” Klasik arz ve talep ekonomisinde bildiğiniz ve ne yazık ki temel etkisinin bence hiç değişmediği Adam Smith’ in yaklaşımı. Bu “görünmez el” ve “üretim yapmak için yönlendirilen” insanoğlu var olacaksa, artık tamamen dünyanın kaynaklarını sadece kendimiz için değil, dünya için üreteceğimiz ve çalışacağımız günler için yapılandırılmasının (Adapt- tailoring) şart olduğunu gösteriyor. “Smith, insanların harekete geçmelerini sağlayan nedenlerin, bencil ve açgözlü olmalarından kaynaklandığına inanıyordu- http://www.turkcewiki.org/wiki/Adam_Smith” Bu bencillik ve açgözlülük derecesinde kalan ve hala bu prensibin geçerli olduğunu pompalayan düşüncenin, yeni ve kurtuluş olacak çağın gelişini, hukukunun yerleşmesini,  insan, tabiat ve evren ilişkilerini zorlaştıracak olduğu besbelli. İlk beşte birinin bitmesine az kalan 21 ci yy. zorlu günlere gebe sayın okurlarım. İşte paradigm change ve kırılma noktası.   2- İki hafta önce sitemizdeki duyurularımızdan da hatırlayacağınız gibi, Sn. Dursun Yıldız ve Ertuğrul Keskin  TEMA Doğa Eğitimi Kampınaydı-13 Eylül 2018.  http://www.hidropolitikakademi.org/tema-vakfinin-doga-egitimi-kampi-tamamlandi-spd-baskani-yildiz-paradigma-degismezse-hedeflere-ulasmak-zor.html. Böylece, kütüphanemdeki TEMA eserlerini MY VOICE- BENİM SESİM’ de sizlerle paylaşmak sevindirdi.              
Yorumlarınızı Bizimle Paylaşın

Sadece üyelerimiz yorum yapabilir, hemen ücretsiz üye olmak için Tıklayın

(E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır)
Yorumu Gönder
Henüz Yorum Yapılmamış