SULAMA’NIN STRATEJİK ÖNEMİ VE GIDA GÜVENLİĞİ
Dr. Nüvit Soylu
SPD Hidropolitik Akademi Merkezi
Giriş
Günümüzde de su ve sulama önemini korumakta olup, su arzının giderek artan dünya nüfusunun taleplerini karşılayamaz hale gelmesi ile suyun stratejik bir meta haline geldiğini görmekteyiz. Gelecekte su kaynaklarının kullanımı ve kalitesini etkileyecek en önemli faktör nüfus olacaktır. Dünya toplam nüfusu 2009 yılında 6 milyarı aşmış, 2050’de ise 9, 1 Milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bir başka deyişle 2050 yılına gelindiğinde, dünya nüfusu, %50 oranında artmış olacaktır. Günümüzde bile, dünyadaki toplam yıllık gıda maddeleri üretimi, dünya tüketimini karşılamakta zorlanmaktadır. Ancak, çeşitli bölgeler arasında kişi başına düşen üretim miktarı yönünden farklılıklar vardır. Nüfusunun % 5’sinden daha azı tarım sektöründe faaliyette bulunan gelişmiş ülkelerde bir çiftçi ailesi kendisine ilave olarak tarım dışı sektörlerde faaliyette bulunan 50 kişinin gıda ihtiyacını karşılayabilmektedir. Nüfusunun %60’ı tarım sektöründe faaliyette bulunan gelişmekte olan ülkelerde ise bu değer 2 kişi ile sınırlı kalmaktadır. Bu nedenle, tarımsal sektör gıda güvenliği ve ülkenin sosyo - ekonomik kalkınmasında büyük rol oynamaktadır. Tarımsal gelişmede, su en önemli girdilerden biri olup, toprakta bitki için gerekli olan nemi temin ederek verimi artırır. Ayrıca, sektörü iklim şartlarından bağımsız kılmakta, ilave istihdam yaratmakta, kırsal alanda gelir dağılımını düzeltmekte, gübre kullanımına imkan sağlamakta, üretimin çeşitlenmesine ve yetişme müddetinin uzunluğuna bağlı olarak birim alandan birden fazla ürün alınmasına imkan vermektedir. Kırsal alandaki nüfusun gelirlerini artırarak, onların kente göçünü önlemektedir. Sulama suyu ile artan tarımsal ürünler, ülkenin gıda güvenliğini sağlamaya büyük katkıda bulunur. Nitekim sulama, canlı bir iş olup, başarısı sistemin mesul idarece iyi işletilmesi kadar, çiftçilerin bilgi ve becerilerine de bağlı bir keyfiyettir. (Aksoy 2000).
Doğal kaynakların kullanımı ve tarımın gelişimi,
Doğal kaynakların kullanımı ve tarımın gelişimi, insanlık tarihinin gelişimi ile yakından ilişkilidir. Yaklaşık 10 000 yıl kadar önce insanlar henüz avcılık ve doğadan toplama yolu ile beslenirken dünya nüfusu 5 milyon kadar idi. Nüfus özellikle besin kaynaklarının bol olduğu alanlarda yoğunlaşmaya başlamış, ancak mevcut av ve toplamaya uygun kaynakların giderek azalması, evcilleştirme ve kültüre almayı da beraberinde getirmiştir. Şehirleşmenin başlangıcı 5000 yıl kadar önceye gitmektedir. Dünyadaki önemli adım taşlarından biri 2500 yıl önce dünya nüfusunun 100 milyona ulaşmasıdır. Nüfus artış hızının en önemli göstergesi ikiye katlanma zamanıdır. 2000 yıl kadar önce 250 milyon olan dünya nüfusunun 500 milyona çıkması yani ikiye katlanması için 1650 yıl gerekmiştir. (Aksoy 2000).
Bu süre daha sonra 200 yıla inmiş ve 1830 yılında 1 milyar nüfusa ulaşılmıştır. 2 milyara katlanması için 100 yıl, 4 milyar için ise 45 yıl geçmesi yeterli olmuştur. 1965 yılında bu süre 36 yıl olarak hesaplanırken nüfus artış hızının kontrolüne yönelik programlarda başarı sağlanması ile 1990’lı yılların sonunda yeniden 48 yıla yükselmiştir (Buhr and Sinclair, 1998).
Yeşil Devrim
1960 - 70’li yıllarda artan dünya nüfusunun beslenme, giyecek (lif) ve enerji (yakıt) ihtiyaçlarının karşılanması amacı ile tarımda girdi kullanımının arttırılarak endüstrileşmesi yönündeki tarım politikaları (
Yeşil Devrim) ülkesel ve global düzeyde uygulamaya koyulmuştur. Ancak 1980’li yıllara ulaşıldığında bu politikaların sonucu bazı sorunlar da ortaya çıkmaya başlamıştır. Dünya tahıl üretimi 1950 - 1984 yılları arasında dünya nüfus artış hızının üzerinde bir artışla 2. 6 kat artmıştır. Ancak birim alandaki üretim artışı ise 1950 - 1984 arasındaki dönemde % 3 iken, 1984 - 1993 döneminde % 1 düzeyinde kalmıştır.
Dünyanın en büyük pirinç üreticisi olan Çin’de 1970’li yıllarda hektara verim yılda % 4. 0 düzeyinde artarken 1980’li yıllarda verim artış hızı % 1. 6’ya düşmüş, 1990’lı yıllarda ise % 1’in altında kalmıştır. Gıda ihtiyacının belirli ölçüde karşılanmasına rağmen birim alandan elde edilen verimde düşüşler saptanmıştır. Ayrıca, nüfus artışının birörnek olmaması ve bazı ülkelerde yıllık artışın halen % 4 düzeyinde seyretmesi (ikiye katlanma süresi 18 yıl) de sorunları arttırmaktadır. 1990 - 2050 yılları arasında Çin’de nüfus planlama programlarının etkisi sonucunda nüfusun 1. 2 milyardan 2. 0 milyara ulaşması beklenirken, Afrika’da % 280’lik bir artışla 600 milyondan 2. 3 milyara ulaşacağı hesaplanmaktadır.
Nüfus artışının % 90 oranında ‘gelişmekte’ olan ülkelerde gerçekleşeceği bilinmektedir. Bu ülkelerdeki üretimin yetersiz oluşu sorunun boyutlarının arttırmaktadır. Gıda talebinin yükselmesinde nüfus artışı tek etken olarak görülmemektedir. 1990’lı yılların ortalarında artan gıda talebinin % 50 oranında nüfus artışından diğer yarısının ise beslenme alışkanlıklarındaki değişimden ortaya çıktığı bildirilmektedir. Gelir düzeyinin yükseldiği ‘gelişmiş’ ülkelerde beslenme tarzı değişmekte et tüketimi ve buna bağlı olarak tahıl ve dane baklagillerin hayvan yemi olarak kullanımı artış göstermektedir (Gardner and Sinclair, 1998).
Dünya nüfusunun ve yaşam standardının hızlı artışı, başta pamuk olmak üzere doğal kökenli tekstil talebini de arttırmıştır. 1950’de dünya pamuk üretimi ve tüketimi 7. 5 milyon ton iken 1995’te 45 yıl sonunda dünya tüketimi üçe katlanmıştır. Artan talep, ekiliş alanının genişletilmesi ile değil, çoğunlukla üretimde daha fazla girdi kullanılarak entansifleşmesi sonucu birim alandan daha yüksek verim elde edilerek sağlanmıştır.
Ormanlar ve çayır - mera alanları yeryüzünde karaların üçte birini, yaklaşık 5. 5 milyar hektarlık bir alanı kaplamakta ve çevre sorunlarından etkilenmektedir. Nüfusun hızlı artışı, ormanların ziraata açma veya iskan amacı ile tahribini hızlandırmıştır. Ayrıca yakıt, kereste veya kağıt hammaddesi olarak giderek artan oranlarda kullanılmaları hızı arttırmıştır. Ormanların tahribi ve aşırı otlatma beraberce yüzey akışı ve toprak erozyonunu arttırarak akiferlerin beslenmesini ve toprak verimliliğini azaltmakta, çoraklaşmaya neden olmaktadır.
Ürün talebinin nüfus artışına bağlı olarak artması ekonomik ve çevresel birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Dünya üzerindeki farklı kıtaların gelişmişlik düzeylerine bağlı olarak doğal kaynakları tüketme oranları Şekil 1’de verilmiştir. Ekonomik açıdan besin maddeleri elastik değildir; günlük kullanım nedeni ile kıt olduklarında fiyatları hemen hızla artmaktadır. Ortaya çıkan dengesizlikler özellikle az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeleri etkilemektedir. Bugün, tarıma elverişli alanların ve su kaynaklarının kısıtlı olması ve birim alandan alınan verimdeki düşüşler gıda güvenliği açısından sorunlar yaratmaktadır. (Buhr and Sinclair, 1998).
Gıdanın miktar olarak artan dünya nüfusunun yaşamsal insan ihtiyacını karşılaması yanında, güvenilir gıda üretimi koşullarının yaratılması da gıda güvenliği kadar önemli bir husustur.
GDO’lu ürünler
Son yıllarda hızla yaygınlaşan, ülkemizde de yasal düzenlemelerle önü açılan GDO'lu ürünlerden kaçınılması gerekmektedir. Özellikle Türkiye gibi tarıma elverişli topraklara sahip ülkelerde, bu yola başvurulmaması, sağlıklı beslenme olanaklarını ortadan kaldıran zaraları somut GDO'lu ürünler yerine doğal yolla üretilen tarımsal üretimden vazgeçilmemelidir.
GDO’
lu Ürünlerin İthalatı ve Denetimine Dair Yönetmeliğin 2009 yılı Ekim ayında yürürlüğe girmesiyle düşen mısır ve soya ithalatı, yönetmeliğin değiştirilmesi sonrası 100 günde mısır ithalatının 4 kat, soya ithalatının ise 18 kat arttığını göstermiştir. Ticaret ve rant için tarımsal üretimi tohumda dışa bağımlı hale getiren hem de insan sağlığı ve üretimi, üreticileri riske atan kararlar,
GDO’
lu ürün ithalatının 20 Kasım ve 20 Ocak’ta yapılan değişiklikle, gıda ve yemlik mısır ithalatının 18 bin tondan 80 bin tona, yemlik soya ithalatının ise 10 bin tondan 294 bin tona çıkması düşündürücüdür.
Ziraat Mühendisleri Odası, Türkiye'ye 10 yılda 20 milyon ton GDO'lu ürün girdiğini, soya, mısır, pirinç, soya fasülyesi küspesi,pamuk ağırlıklı olan ürünlerin ithal edildiği ülkeler ABD,Arjantin,Brezilya, Kanada gibi GDO'lu ürün üreten ülkeler olarak belirtiliyor.2008 yılı sonu itibariyle Soya ithalatının 1 milyar doları aştığı da saptanmıştır.
Ülkemizde gıda güvenliğinin sağlanması için sulama yatırımlarının ve öncelikle de sulamanın verimliliğinin artırılması gerekmektedir.
Kaynaklar
Aksoy, Uygun, Okur, Bülent, UL, M. Ali, Tuncay, Özlem, Atıs, Ela, (2000) “Kaynak Koruyucu Girdi Kullanımı” V. Türkiye Ziraat Mühendisligi Teknik Kongresi.
Buhr, K. L. and T. R. Sinclair, 1998. Human population, plant production and environmental Issues in Principles of Ecology in Plant Production, eds. T. R. Sinclair and F. P. Gardner, CAB International, UK., p. 1 - 17.
YILDIZ Dursun (Ed. ) 2007 “ Su Raporu. Ulusal Su Politikası İhtiyacımız”. USİAD. Yayını. Ulusal Sanayici ve İşadamları Derneği Haziran 2007 Ankara
Yorumlarınızı Bizimle Paylaşın
Sadece üyelerimiz yorum yapabilir, hemen ücretsiz üye olmak için Tıklayın