MİTOLOJİDE SU VE SULAMA
Özdemir Özbay -Su Politikaları Derneği
Ortadoğu mitoslarının üç büyük kaynağı Fırat, Dicle ve Nil bu günde hep gündemde ve ekonomik, siyasi, diplomatik görüşlerin tartışmaların kaynağı olma özelliğini sürdürmektedirler.
Bilindiği üzere büyük uygarlıklar hemen her zaman Suların kıyılarında doğmuştur. İnsanoğlu binlerce yıldan bu yana Su tarihini üç semavi kutsal kitaptan ve özellikle de birbirlerinin kopyasıymışçasına anlatılan “Nuh Tufanı”destanından öğrenmiştir. Oysa Kutsal Kitapların anlattığı Nuh Tufanının kaynağı çok daha eskilerde Mezopotamya Kültürünün bu gün okunabilmiş olan tabletlerinde karşımıza çıkmaktadır. Hatta Orta Doğu Uygarlıklarının ürettiği en önemli Epope olan “Gılgameş” bile su ve sulama kültürü üzerine söylenmeye başlanmıştır.
İnsanoğlu Suyun ve Sulamanın ne denli önemli olduğunu binlerce yıldan bu yana bilmektedir. Bu Bilinçtir ki Milattan üç yüz yıl önce o Ünlü “Babil Bahçeleri” oluşturulmuştur. Mezopotamya kazılarında çıkan tabletlerden okunduğu kadar ile, Sümer mitolojisinde “Enki Su Tanrısıdır”(3) Ana Tanrıça Ninhursag ise bizzat toprağın kendisidir. Ülkede Toprak Ana nın yani Ana tanrıçanın yanı sıra İnsanların ihtiyaç duyduğu tek şey “İçme ve Sulama Suyu” dur. Ninhursag’ın ricası üzerine Enki ülkeye su getirir. Su ile birleşen toprak, Yani Enki - Ninhursag aşkı sonucu bitkiler tanrıçası Ninsar (Diğer adı Ninmu) doğar. Ninmu kendi babası Enki den hamile kalır, Bu Birleşmeden ise Tanrıça Ninkurra doğar, Bu ilişki, yani Enki’nin Toprağı ve onun doğurduğu tanrıçaları hamile bırakması, yani sulaması tarımsal anlamda sürüp gider, Sonunda Bitkiler Tanrıçası olan Uttu doğar. Ninhursag Uttu’nun da Enki tarafından kandırılmasını önlemek için ona öğütler verir. Uttu bu öğütlere uygun biçimde evlenmek ister, evlilik armağanı olarak ta Enki'den salatalık, elma ve üzüm den oluşan, tamamen sulamaya dayalı ürünlerden bir paket ister. Enki bunları getirir. Uttu ile evlenir bu evlilikten o güne kadar bilinmeyen sekiz ayrı bitki çıkar. Ninhursag Bu bitkileri adlandırmak ve taşıyacağı özellikleri saptamaya uğraşırken Enki hepisini yer. Ninhursag çılgınca bir şekilde Enki’ye Lanet okur. Enki bedeninin yedi yerinden yedi değişik hastalık kapar. Uzaklaşan Ninhursag’ın Enki'yi sağıltması için araya Tilki girer, Ninhursag’ı ikna eder. Ninhursag Enki'nin yedi hastalığı kaptığı yerleri tedavi ederken oralardan sekiz tanrıça çıkarır. Bunlar Enki nin çocukları sayılır. Herbirinin Sümer toplum yaşamında işlevleri oluşur
.
Eski Çağ Mısır kültüründe “Nil” ırmağı'nın çok önemli yeri bulunmaktadır. Nil bu gün olduğu gibi eski çağlarda da Mısır’ın yaşam kaynağı olduğu için “Hapi” adı altında tanrı olarak tapılırdı. Bu Nil - Hapi Tanrıyı temsil eden, bu gün Vatikan müzesinde sergilenen heykelin elinde buğday başakları ile bir bolluk simgesi olan “Bolluk Boynuzu=Cornucopia” Mısır’ın tarımsal sulamadaki antik işlevini çok açık bir şekilde göstermektedir. Nil’in Osiris Mitosu ile de çarpıcı bir ilişkisi vardır. Osiris için okunan bir ilahide Firavun IV Ramses; ” Sen Nil’sin, tanrılar ve insanlar senin taşkınlarından beslenir” der Bu ayin sözlerinde besin üretiminde Nil Sularının ne denli önemli olduğunu göstermektedir
.
Antik Çağlarda Mısır'da Sulama Kanalları
Yaşamın, temizliğin, paklığın her çağda evrensel simgesi sayılan su insanoğlunun hizmetine sunulurken ya kanallar kullanılmış, yada depolama tesisleri yapılarak yararlanılmış veya her iki sistem bir arada kullanıla gelmiştir. Bu açıdan bakıldığında Suyun İnsanoğlunun yararlanmasına sunuluşu, Ateşin bulunuşu ve tekerleğin icadı ile aynı ölçüde önemlidir. Hele yağışların çok az olduğu, sulama olanaklarının kısıtlı bulunduğu Coğrafyamızda bu önem çok daha artmaktadır.
Ortadoğu Coğrafyasına çok yakın olan, zaman zaman kültürel etkileşimler gösteren Kuzey Batı Kafkasya Kültüründe de su yaşamın ta kendisi olarak kabul edildiği gibi Mitoslara da konu olmuştur. Su için yaşamın ta kendisidir demiştik, Bu tanımlama Kuzey Batı Kafkasya Çerkes diyalektlerinde çok anlamlı bir biçimde yer almıştır. Çerkes Dillerinden Adıgece de “Can”, ”Yaşam” sözcüklerinin karşılığı “Su “ olmaktadır. ”Su=Psı=Can=Psa”Yine Abhaz ve Kuzey Abazaca’sında “Psı=Apsı= Can” anlamına gelmektedir. Bu sözcükler o denli akraba ki dünyanın hiçbir dilinde “Su” ile”can” ve “yaşam”ın böyle bir yakınlığını, böyle bir sinonim oluşumunu bulmak olası değildir. İnsanoğlu da diğer canlılar gibi su kaynaklarının kıyılarında can bulmuş, toplum olmuş, düzen kurmuştur. En büyük uygarlıkların su kıyılarında yaşam bulması boşuna değildir.
SULAMA VE KÜLTÜR
Su bütün uygarlıklarda farklı coğrafyalarda, farklı kültürlerde ozanların, kompozitörlerin, ressamların ve diğer sanatçıların ilham kaynağı olagelmiştir. Ünlü Mutasavvıf ozan Muhammed Fuzuli”Su Kasidesi” adlı o görkemli şiirinin içinden, yüzyıllar ötesinden çağımıza seslenirken sanki dizelerinde şarıl şarıl akan suyun sesini duyar gibi bir duyguya kapılırsınız.;
Saçma ey göz, eşkden gönlümdeki odlare su,
Kim bu denlü dutuşan odlare kılmaz çare su.
Ab gündur günbedi devvar rengi bilmezem,
Ya muhit olmuş gezer günbed - i devvare su,
Suya versün bağıban zahmet çekmesin,
Bir gül açılmaz yüzün tek, versen bin gülzare su.
İste peykanın gönül hicrinde şevküm sakinit,
Susuzam bir kez bu sahrada menimçün ara su.
Dest busi arzusiyle ger ölsem dustlar,
Kuze eylen toprağım, sunun anınla yare su.
Tıyneti paki Ruşen kılmış ehl - i aleme,
İktida kalmış Tarik - i Ahmed - i Muhtare su.
Seyyid - i nev - i beşer, derya - yi durr - i ıstıfa,
Kim sebeptür mucizatı ateş - i eşrare su.
Kılmağiçün taze gülzar nübüvvet revnakın,
Mucizinden eylemiş izhar seng ü hare su.
Hak - i payine yitem dir ömrlerdür muttasıl,
Başını daştan daşa urup gezer avare su.
Umduğum odur ki; ruzi haşr mahzum olmıyam,
Çeşme - i vaslın vere men teşne - i didare su…
Dest Busi arzusiyle ger ölsem dustlar” kıtası ile başlayan beyiti bu günkü Türkçeye çevirecek olursak;
“Yarin elini öpmek arzusu ile eğer ölürsem dostlar
Toprağımdan Çanak yapıp onunla yare su sunun”
Fuzuli toprak olduktan sonra, yarine sunulacak suyun konulacağı kabın kendi toprağından yapılmasını ve o yolla yarinin dudağına ulaşmayı arzu etmektedir. Tabi bu güçlü ve lirik anlatımda vuslatın Tanrı sevgisi olduğunu açıklamaya gerek yok.
Su her çağda, ve her uygarlıkta yaşamın kaynağı ve sanatın konusu oldu demiştik. Ünlü ozan Nazım Hikmet, ”Hazarda Kayık”adlı şiirinde suyu hareketlerini dalgaların şahlanışını anlatan, sanki bir su senfonisi seslendirir gibidir.;
“İniyor kayık, çıkıyor kayık
Şahlanan bir atın sırtından inip
Kükreyen bir atın sırtına biniyor kayık”
Çerkes düşün, edebiyat ve sanat ve mitolojisinde “Su”çok önemli motiflere malzeme olmuştur. Yukarıda Çerkes dillerinde “Su” sözcüğünün “can” sözcüğü ile ne kadar yakın akraba olduğunu söylemiştik. Bu söylem “Çerkes Halk destanları “Nartlar”ın başkahramanı “Seteney’in anlatıldığı bir destan tekstinde bakınız nasıl bir güzellik kazanıyor;
“Güzel Seteney bir gün Kuban ırmağı kıyısında çalı kümeleri arasında güzel bir çiçek görür;
“ - Böylesine Güzel, böylesine tanrısal büyüleyici bir çiçek ancak bana yaraşır. Bu çiçeği bahçeme dikeyim, dikeyim ki büyüyüp çoğalsın, çiçekler açsın, Görenler bu güzelliğe şaşsın “ diye düşünür.
Çiçeği kökünden söküp götürür bahçesine diker, Akşam olunca mutlu bir gülümseme ile uykuya dalar. Sabah uyanınca ne görsün? Diktiği çiçek boynunu bükmüş, yaprakları buruşmuş, solup gitmiş. Seteney nedenini anlayamadığı bu duruma çok üzülür. Koşarak yine nehir kıyısına gider, Aynı çiçekten bir kök daha getirir, ikinci kez tekrar diker, ”Birincisi tutmadı ama ikincisi tutacak, güzel çiçekler açacak. ” Düşüncesi ile yine mutlu, yine umutlu uykuya dalar. Sabah uyandığında, yine solup buruşmuş çiçekle karşılaşır. Üzüntüsü çoğalır;
“ - Neden onu ormandan söküp getirdim? Yaşamını engelledim ! diye söylenir. üzülür, dövünür. Derken birden bire gökyüzü kararır, Gök gürlemesi, arkasından şimşekler çakar. Daha sonra bardaktan boşalırcasına yağmur başlar.
Sonraki gün Güzel Seteney yağmurların yıkadığı aydınlık, pırıl pırıl bir güne gözlerini açar. Açar ama birde ne görsün? Ölümlerine üzüldüğü çiçekleri canlı mı canlı, ona bakıp gülmezler mi?
Güzel Seteney mutludur, Bilge Seteney kelebek kanatlıdır Sevinçten uçar, gider, gider de bir de “Şimdi anladım, Su yaşamdır, Su candır” der (Psır psem Fed) Kafkasya İnsanının ilk defa suyun yaşam olduğunun anlanmasıdır. Bu kısa öykü”(5) Su Dünyası, su gereksinimi, diğer Kafkas halklarının dilinde, kültüründe mitolojisinde de aynı güzellikte yer bulmuştur. Bu Günkü Karaçay Çerkes Cumhuriyetinde yaşayan Kuzey Abazalarının(ki Türkiye uzantıları Sivas’ın Şarkışla, Kayseri’nin Pınarbaşı ilçelerinde yaşamaktadırlar) çocuklarının ve gençlerinin dillerinde can bulan yağmur duası (Dziwara)beş bin yıl öteden gelerek yaşamını sürdürmüş ve bu gün Uzunyayla Abaza köylerinde “Dziwara ! Dziwara ! Dzamırkıka Dziwara !”ünlemleri ile başlayan Su ve bereket tanrısına sunulan bu dua Pagan inanıştan günümüze uzanmaktadır. Yağmur Dualarında bu nidalarla başlayan törenler, Büyüklerin Ağzında “Yaa Gaffaru Ya Allah, Ya Settaru Yaa Allah !” duaları ile son bulurdu. Paganizmin duaları ile İslam'ın dualarının iç içe icra edildiği başka bir ortam yoktur, Ancak Kuraklıktan bunalan, tarlalarına su isteyen Uzunyayla Çerkes köylerinde bu ortama rastlanabilmektedir.
”
Kaynak: Özbay Ö. Yıldız D. Soylu N. 2009 "Kalkınma İçin Tarımsal Sulama (Hukuki Teknik Ekonomik Politik)." Topraksuenerji
Yorumlarınızı Bizimle Paylaşın
Sadece üyelerimiz yorum yapabilir, hemen ücretsiz üye olmak için Tıklayın